Hikmet Işık, İstanbul’un farklı semtlerinde, dev projelerin tasarım ve uygulamalarında imzası olan bir mimar.
Çocukluğundan beri hayalini kurduğu mimarlık mesleğine ulaşmak için yılmadan çalıştı, pek çok engeli aşarak hem mesleğinde hem de yaşamında örnek bir başarı hikayesi yarattı.
Biz de Işık ile hayatını, mesleğini ve geleceğe dair vizyonunu konuştuk.
Seni en iyi anlatan üç kelime nedir?
Azim, sebat ve eninde sonunda hedefe ulaşmak.
Hayatta en çok neye değer veriyorsun?
Çocuklarıma, eşime, anneme, mesleğime ve resme.
Çocukluğunda seni en çok etkileyen şey nedir?
1965 baharında babamla pazara gitmiştik. Parkın kenarında bir satıcı, 8-10 bisikleti zincirle bağlamış, bağırarak satmaya çalışıyordu. Kırmızı bir bisikleti çok istedim ama babam işçi olduğu için alamadık. O travma çocukluğumda ve gençliğimde hep kaldı; bu yüzden çocuklarıma bisiklet aldım, başkasına özenmesinler diye.
Kendinde en çok sevdiğin ve değiştirmek istediğin şey nedir?
En çok azmimi seviyorum. Yeter ki azmetmeyeyim; yapamayacağım şey yok. Değiştirmek istediğim huyum ise aşırı vehimli olmam.
Doğum ve eğitim hayatın?
1959’da Afyonkarahisar, Sandıklı Karadirek’te doğdum. 4 yaşında ailemle Pendik’e göç ettik. İlk, orta ve lise eğitimimi Pendik’te tamamladım. İstanbul Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde bir yıl okudum; hayalim dev projeler tasarlayan ünlü bir mimar olmaktı. Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni kazandım ve uzun, zorlu ama keyifli bir eğitim sonunda mezun oldum.
Mesleki yolculuğun?
İlk ofisimi Beyoğlu’nda açtım, 10 yıl sonra Tuzla’ya taşıdım. 2000 yılında Prof. Ahmet Vefik Alp ile tanıştım ve Gebze Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. 2002’de “Pekiyi” derece ile Yüksek Mimar olarak mezun oldum. Prof. Alp gözetiminde dev projelerin tasarım ve uygulamalarında görev aldım. 2006-2013 yılları arasında Fatih Belediyesinde çalıştım; parklar ve atıl duvarlara yaptığım yağlı boya resimler halktan yoğun ilgi gördü. 2015’te emekli oldum, hâlen yapı denetim firmasında part-time denetçi mimar olarak görev yapıyorum. Doktora sınavlarına hazırlanıyorum.
Çocukluk nasıldı?
Fena… 1963’te İstanbul’a geldik. 7 kişi, 2 odalı bir gecekonduya sığmaya çalışıyorduk. Kalabalıklar içinde büyüdüm; yalnızlığı ve sakinliği sevmeye başladım. İşçi bir babanın çocukları olarak, kardeşlerimle birlikte hayatta önemli bir adım attık: Ben yüksek mimar, kız kardeşim mimar, ağabeyim elektrik teknikeri oldu.
Hayatta dönüm noktan?
1972’de, ortaokul bitiminde memlekete giderken tren kazasından sağ kurtulmam… O kondüktör olmasaydı muhtemelen bu günleri göremezdim. O an, hayatımın dönüm noktasıdır.
Hayattan aldığın en önemli ders?
Yaptığım iyiliklerin karşılık görmemesi… Bu bana, iyilik yaparken dikkatli olmayı öğretti.
Mesleğinin sana kattıkları?
Vizyon, ufuk, saygınlık ve yaşamdan keyif almak.
Şu anki görevin ne?
Bir Yapı Denetim Firmasında Denetçi Mimar olarak görev yapıyorum…
Hangi projelerinle gurur duyuyorsun?
400’ün üzerinde konut, villa, fabrika, otel, cami ve köy konağı tasarladım.
Prestij projelerim Prof. Ahmet Vefik Alptir'e asistanlık ettiğim; Kuşadası 5 yıldızlı otel ve MHP Ankara merkez binasıdır.
İş hayatındaki en büyük motivasyon kaynağın?
Madden tatmin önemli, ama tasarladığım projelerden ve yaptığım resimlerden aldığım övgüler motivasyon kaynağım.
En son ne zaman çok mutlu oldun?
Her zaman mutluyum. Küçük şeyler bile mutlu eder; nefes almak bile bir lütuf.
İlham veren kişi ve söz?
Prof. Ahmet Vefik Alp; en sevdiğim söz: “Kalite pahalıdır, ucuz daha da pahalıdır.”
Yardım ettiğin kişi sana ne hissettirir?
Mutluluk.
Gerçekleşmek istediğin ama ertelediğin hayalin?
Mimarlık Tarihi ve Restorasyon dalında doktora yapmak; bu sonbaharda yapmayı planlıyorum.
Bir gün mutlaka ile başlayan bir cümlen var mı?
Yok, genelde her istediğime ulaştım şükürler olsun.
Gelecekte insanlar seni nasıl hatırlasın?
Havalı, iyi giyinen, lüks yaşamayı seven, iyilik sever bir insan olarak.
Kimsenin bilmediği bir yönün?
1963’ten beri olayları ve tarihleri hiç unutmam.
Boş bir Pazar günü seni nerede görürüz?
Cumartesi - Pazar avare günlerimdir. Yaz ise denizde, kış ise kahvede gazete okurken; genelde camide yatsı namazını kılar, eve öyle giderim.
Çocuk olsan aynı hayatı seçer miydin?
Kesinlikle hayır. Kalabalık ev travma bıraktı; yalnızlık ve sakinlikten hoşlanırım.
Hayatından bir ders çıkarılırsa başlık ne olurdu?
Azim… Çok zor ve kısıtlı imkânlarla buralara geldim.
Son söz, hayata dair ne olurdu?
Hiçbir sıkıntı ve zorluk sonsuza kadar sürmez. Gençler, kendinize yatırım yapın; çalışıp azmettikçe Allah verir. Resim, müzik ve sporla ilgilenin; fazla takmayın. İş, eninde sonunda olacağı yere varıyor.
Seni tanımaya nereden başlamalıyız?
Ailemden… Onlara çok düşkünüm; acıları bana dokunur. 3 kızım ve 1 oğlum var; hepsini özel üniversitelerde okuttum, makam mevki sahibi yaptım.
Eğitim hayatının sende bıraktığı en kalıcı iz?
Pendik Lisesi’nin efsane kimya hocası Fevziye Tarakçı. Lisede genelde tembel olsam da onun derslerinde hep başarılıydım. Hocam sayesinde mimarlığa tam puanla girdim. Rüyamda veda ettiğini gördüğümde günlerce kendime gelemedim; onun katkısı olmasa mimar olamazdım.