VARSA CESARETİN, HADİ SEN DE OKU! ( 1 )

 Şiir yazmak, kabiliyet; okumak ise, hem kabiliyet hem de cesaret işidir.

 

Bütün şairler, gizli saklı şiir yazmış; ama, sadece cesur olanlar alenî şekilde okuyabilmiş ve yayınlayabilmiştir.

 

Bir milleti ve bir medeniyeti yozlaştırmak ve mevcut mecrasından başka mecraya kanalize etmek için finanse edilen “Proje şairler ve şiirler” ile “zorlama şairler ve şiirler”i bir kenara koyarsak; bir insan şiir yazıyorsa, kesinlikle cesur demektir, onu takdir ve tebrik etmek gerekir.

 

Şairler başlangıçta daima utangaçtır, sonradan cesaretini toplar. Şairlerin en cesuru bile sonradan cesaretini toplamıştır.

 

Şiir yazan eğer çocuksa, genellikle öğretmenin verdiği “zorunlu şiir yazma ödevi” kapsamında ilk şiirini yazmıştır.

 

Çocuk şair şiir yazma görevini “bihakkın: hakkını vererek” ifa ettiğinde, “bîhakkın: haksız” şekilde: Arkaplânı nedense hep erkek akrabalardan oluşan ve nedense bir tane olsun anne, abla, teyze ve hala gibi kadına atıfta bulunulmayan “Kesssinlikle senin yazdığına inanmam; bu şiiri baban, abin, amcan ya da dayın yazmıştır!” inanmazlıkları ile karşılaşmıştır.

 

Kabiliyetini teyid etmek için zavallı çocuğa bir şiir daha yazdırılmış; bu şiirde de şairliğin eseri görülmesine rağmen, inanmazlık devam etmiş ve istihza amaçlı olarak adı “sınıfın şairi” ne çıkmıştır.

 

Şiir yazan eğer kısa boylu, çelimsiz ve kara kuru biri ise: Babayiğit, boylu poslu, yakışıklı ve endamlı şair bekleyenlerin “Ay inanmıyoruuum; bütün bu muhteşem şiirleri bu adam mı yazmııış?” inanılmazlıkları ve hayal kırıklıkları içinde, şairle zoraki gülümsemelerle merhabalaşılmıştır.

 

Yaşı büyük, boylu poslu ve yakışıklı şairin heybetli ve güzel şiir yazması gayet doğal bir durum olarak karşılanmış; ancak, çocuk şair ve kısa boylu şairin heybetli ve boyundan büyük ve kara kuru şairin de kendisinden güzel ve alımlı şiirler yazması, her zaman bu şekilde karşılık bulmuştur: Hayret, şaşkınlık, inanmazlık, dudak bükme!

 

Endam ve duruşuna bakıldığında, ilkokulda diğer şairlerin yaşadıklarını yaşayan Yavuz Bülent Bakiler’in ergenlikten itibaren söz konusu nitelikte şiirleri yazabileceği umulsa ve tahmin edilse dahi: Anlı şanlı Bolu beyine kök söktüren Köroğlu ve Ayvaz ile karşılaşan köylünün; o muhteşem, dillere destan millî şiirler ve aşk şiirlerini yazan Abdurrahim Karakoç ile karşılaşan dinleyicilerin hayret, şaşkınlık, inanmazlık ve dudak bükmeleri buna bir örnektir.

 

Onun içindir ki: Yaşı büyük ve yakışıklı şairler, biraz daha fazla özgüven içinde; çocuk şair ve çelimsiz şairler, bu kaygı ve korkular içinde kendini teşhir etmiştir!

 

( Nasip olursa, bir sonraki yazıda devam edeceğiz! )

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Mehmet Emin tüfek 24 Şubat 2024 12:41

    Ufuk Bey , Şairler hakkında ki tasvirin mükemmel Şiir yazabilmek içinde kabiliyet ,cesaret yanında kultur ve birikim gerek.Metaryalizmin ön plana çıktığı günümüzde maalesef gönül dünyamızı titretecek şair ve şiirler azaldı .Gönül dostlarına selam muhabbetle

  • Halil Kalemci 20 Şubat 2024 22:51

    Merhum Karakoç abimiz ile ilgili tasvir (yakından tanımış biri olarak) tastamam oturmuş. Tebrikler Ufjk kardeşim.

  • Çetin Yılmaz 20 Şubat 2024 21:29

    Şairlere yaklaşımı anlatan okuduğum en iyi yazı.