1919 yılı Ağustos ayı…
Düşman çizmelerinin çiğnediği, her bir köşesine düşman ordusunun namahrem elinin değdiği Devlet-i Aliyye'nin son payitahtı İstanbul…
Aynı süreçte Maraş'ta Müslüman Türk kadınlarının namuslarına göz koyan işgalci emperyalist Fransız askerleriyle işbirlikçileri Ermeni çetelere mensup olan teröristlere karşı meydan okuyarak ilk kurşunu sıkan Sütçü İmam'ın yaptığını yine payitaht İstanbul'da masum Türk müminelere saldırıda bulunan işgalci Fransız emperyalizminin askerlerine karşı yapacak bir babayiğit ortaya çıkacaktı…
Aynı Sütçü İmam'ın Maraş'ta gösterdiği cengaverliği payitaht İstanbul'da gösterecek ve sırf bu yüzden hiç hak etmediği şekilde haksız olarak yargılanarak Fransız sömürgesi olan Guyana'daki meşhur Şeytan Adası'na sürülecek olan ve burada insanlık dışı koşullar altında hayatta kalma mücadelesi veren, uğruna bunca bedeli ödediği vatanına yıllar sonra Türk hükümetinin yoğun diplomatik çabalarıyla geri dönebilme fırsatını bulacak olan korkusuz, kahraman, şerefli bir Türk polisiydi kendisi…
O, unutulan millî kahramanımız polis memuru Mehmed Cemil’di…
Polis memuru olarak görev yaptığı İstanbul düşman çizmelerince ayaklar altında olduğu günlerde Gülhane Parkı'nda devriye gezmekle meşguldü. O günlerde kendisi çok gençti, henüz 20 yaşındaydı ve daha 4,5 ayını yeni doldurmuş yeni bir polis memuruydu… Esas görev yeri Şahinpaşa Oteli'nde faaliyet yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 3.şubesiydi…
Yine bir vakitte Gülhane Parkı'nda devriye gezerken duyduğu çığlıklarla irkilen genç polis memuru, sesin geldiği yöne doğru koştuğunda üzerinde Fransız üniforması bulunan 3 terörist ruhlu sapkının bir Türk kızına sarkıntılık ederek kıyafetlerini çekiştirdiğini ve yırtmaya çalıştığını gören polis memuru Mehmed Cemil'in aklı başından gitti…
Bu manzara karşısında sessiz kalamayıp silahını çeken Mehmed Cemil, duruma müdahalede gecikmedi ve Fransız askerleri tüfeklerine davransalar da Mehmed Cemil, daha erken davranarak aceleyle tetiğe bastı ve ateşlediği silahıyla 3 Fransız askerini oracıkta vurdu…
3 Fransız askerinin birinin öldüğü, diğer ikisinin de yaralandığı bu olay sonrası hiçbir şekilde suçluluk duygusu hissetmeyen ve haklı olduğuna inanan Mehmed Cemil, hemen gidip teslim oldu. Hemen sıcağı sıcağına mahkeme kuran işgal kuvvetlerince apar topar yargılanan Mehmed Cemil, müebbet kürek cezasına çarptırılarak önce Marsilya’ya, ardından da Fransız Guyanası'na bağlı olan Şeytan Adası'na sürülmüştür.
İki defa firar teşebbüsünde bulunsa da başarısız olarak yakalanan Mehmed Cemil, işkenceler gördüğü yetmiyormuş gibi prangaya mahkum edildi…
İşgalcilere karşı Anadolu'da yürütülen Millî Mücadele başarıyla neticelenerek yurdumuz düşmanlardan arındırılırken İstanbul'da düşmana kurşun sıkan Mehmed Cemil birçok kahramanımız gibi onca hengamenin arasında kaynayarak unutulup gitse de O’nun başına gelenlerden haberdar olan ve kendisini asla unutmayan bir kişi vardı: Mustafa Kemal Atatürk…
Ankara'daki Fransız Büyükelçisini Çankaya Köşkü'ne çağıran Atatürk, büyükelçiden polis memuru Mehmed Cemil’in iadesini isterken bu işle özel olarak ilgilenmesi için dönemin dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras'ı görevlendirdi.
Neticede uzun uğraşlar nihayete ermiş ve 1929’da polis memuru Mehmed Cemil, vuslatı yaşamış ve yurduna kavuşmuştur.
Döndüğünde kahraman olarak karşılanan Mehmed Cemil’e ne istediği sorulduğunda on yıldır hasretini çektiği polis üniformasına tıpkı vatanı gibi tekrar kavuşabilmeyi arzu ettiğini söyledi.
Neticede vatan hasreti gibi üniformasına duyduğu hasreti de çileli 10 yılın neticesinde sonlandıran Mehmed Cemil, yıllardır gördüğü işkencelerle yıpranan zayıf bünyesine rağmen 4 yıl daha polis memuru olarak görev yaptıktan sonra 1933 yılında ebedi aleme intikal etmiştir… Ruhu şad, mekânı cennet, makamı âli, devri daim olsun…
Ve sözümü şu duâ ve temenniyle sonlandırmak istiyorum…
Allah, vatanı için, namusu için hayatını ortaya koyan tüm şehit ve gazilerimizden razı olsun…
Ve hep birlikte milletçe unutulmaya yüz tutmuş kahramanlarımızı ve tarihimizin gölgede kalan yönlerini okuyup anladığımız, idrak ettiğimiz ve bunlardan ilham alarak parlak bir geleceğe doğru yürüdüğümüz günlere erişmek nasip olsun inşallah…
Şimdilik bu kadar…
Selâm ve duâ ile…