TAKDİR VE TEŞEKKÜRÜ HAK ETTİN DİYANET! – 1

TAKDİR VE TEŞEKKÜRÜ HAK ETTİN DİYANET! – 1

 

 

Her varlık, fıtratının “kâbiliyet” ve “karakter”ine göre davranır.

 

Eğer bir varlık, fıtratının kâbiliyet ve karakterine göre davranmıyorsa, iki sebebi vardır:

     a-Ya sahtedir, taklittir.

     b-Ya da ayarıyla oynanmıştır,  ayarı düşürülmüştür, tağşişlidir.

 

Bir varlığa “doğru davranış göstermesi” yönünde bir müdâhalede bulunuluyor ve uyarı yapılıyorsa, mutlakâ haklı bir gerekçesi bulunmalıdır.

 

Aksi takdirde; taşıdığı ismin kâbiliyet ve karakterine göre davranan bir varlığa, “doğru davranış göstermesi” yönünde yapılan her uyarı yersizdir ve abesle iştigaldir.

 

Kan ter içinde çalışan birine “Tembellik etme!”, uslu birine “uslu ol!”, temiz birine “temiz ol!”, .. demek, hayâtın olağan akışına aykırıdır.

 

Yâni, “Müslüman sıfatını gönüllü olarak üstlenmiş ve kabullenmiş  olan” bir insana; içki, kumar, fâiz, fuhuş ve zînâ, gasp ve hırsızlık, yalan ve hile, fitne ve fesat, .. gibi kötü işlerden uzak durmasını söylemek abesle iştigaldir.

 

Çünkü bir kişi söz konusu kötü işlerden uzak durması gerektiğini bilerek, kabul ederek ve uzak durmaya söz vererek Müslüman olmuştur: NE YAPMASI VE NASIL BİRİ OLMASI GEREKTİĞİNİ BİLİYOR DEMEKTİR, DEĞİL Mİ?

 

Buna karşılık, her Müslüman en nihâyetinde; hevâ-heves ve zaafları olan, yirmi dört saat Şeytan ve nefsin vesvese ve ifsad bombardımanı altında ömür geçiren bir insandır.

 

Bu nedenle; bütün Müslümanların, Şeytan ve nefsin ifsâdına karşı dâimâ uyanık olması ve bir “irşad sisteminin murâkabesi=kontrolü altında tutulması” gerekmektedir.

 

Bu nedenledir ki: “Savaş nitelikli bir cihad” düzenlendiğinde, bütün Müslümanların cihâda katılması yasaklanmış; toplumdaki gevşeme ve sapmaları önlemek adına “irşâd ile görevli bir topluluğun toplum içinde kalmaya devâm etmesi” emredilmiştir.

 

Çünkü insan denen varlık,  AÇIKÇA PEYGAMBERLE VE PEYGAMBERİN MÛCİZELERİ İLE BİRE BİR YÜZ YÜZE OLDUĞU HÂLDE,  Hazret-i Mûsâ ve Hazret-i Hârûn kıssasında da görüldüğü üzere: Aylarca uzaklaşmayı bırakın, uzak kalınan birkaç gün içinde; gevşemeyi bırakın, buzağıya tapacak kadar ayartılacak ve yoldan çıkacak bir varlıktır.

 

Ne yazıktır ki günümüzde:

 

     *Hırsızlığı ve bölücülüğü câmîye, içki ve kumar ile fuhuş ve zînâyı evine, ölçü ve tartıda hile ile yalanı işyerine kadar sokmuş,

 

     *Taraflardan birinin kesinlikle haksız ve zâlim olduğu milyonlarca adlî vak’â ve dâvâsı oluşmuş,


    *Siyâsî ihtirasları, hased ve  kıskançlıkları uğruna Müslüman kardeşlerine sırt dönüp yıllardır Müslümanlara kan kusturan ve KÜFRÜ, GÜNAHI NEDENİYLE SIRT DÖNDÜĞÜ MÜSLÜMANLARIN GÜNAHINI AŞMIŞ" olanların uzattığı "ışıltılı ve yaldızlı havuç"lara tamah etmiş, hiç gocunmadan ve yüksünmeden onlarla MÜSLÜMANLAR ALEYHİNE iş birliğine gitmiş,

    

    *YERYÜZÜNDE ALLÂH'IN HALÎFESİ OLMA SIFATINDAN UZAKLAŞMIŞ VE MAHŞERDE ALLÂH İLE PEYGAMBERLERİN HUZÛRUNA ÇIKACAK YÜZÜ KALMAMIŞ,

   

Olan Müslümanların durumu da ortadadır.

 

İlk ve orta eğitimde görev yapan azim ve sebat sâhibi din dersi hocaları ile diğer branş sâhibi hocaların özel gayretini bir kenâra koyduğumuzda; günümüzde Müslümanlara hakkı ve hakîkati anlatan ve hatırlatan en yaygın ve dinamik kamu örgütü, Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.

 

Türk toplumundaki din hizmetleri, Osmanlı Devleti zamânında Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti yönetimi altında yürütülmüştür.

 

23 Nisan 1920'de kurulan ve yönetim rejimi henüz belirlenmemiş olan (yönetim şekli, yaklaşık 3,5 yıl sonra 29 Ekim 1923’te cumhûriyet olarak belirlenmiştir) Türkiye Devleti’nde ise din hizmetleri; 03 Mayıs 1920'de oluşturulan hükûmette Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti adı altında bir Bakanlık eliyle yürütülmüş ve bu Bakanlık Osmanlı Devleti’ndeki Şeyhülislâmlık ile 03 Mart 1924’te kurulan Diyanet İşleri Reisliği  arasında bir köprü vazîfesi görmüştür.

 

Diyanet İşleri Reisliği adıyla kurulan ve 29 Nisan 1950'de yürürlüğe giren 5634 sayılı Kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı adını alan Başkanlığın ilk reîsi=başkanı, sayın Mehmet Rifat BÖREKÇİ olup yaklaşık 17 yıl reislik=başkanlık yapmıştır (01.04.1924 - 05.03.1941).

 

Günümüzde Cumhurbaşkanına bağlı olarak faaliyet gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın zayıf yanları,  hatâları, eksikleri ve kusurları olabilir ve kesinlikle var da.

 

Peygamberin hanımının ve oğlunun bile îmân etmediği, peygamber ordusunda münâfıkların bile olduğu ve Ashâb-ı Kirâm’ın bile birbirine düştüğü bir dünyâda; hele hele, örnek ve önder bir peygamber ya da sahâbenin olmadığı, 50-100 sayfa kitâp okuyan ve ağzı biraz lâf yapanın “kendisini peygamber vârisi ya da peygamber yarısı gördüğüve hattâ "peygamberi ve sahâbeyi bile beğenmediği" günümüzde..

 

Son 200 yılda işlevini kaybeden ve son yüzyılda en az 80 yıl boyunca birçok varta atlatan Diyanet’in,  her şeyi mükemmel olarak yapmasını beklemek yersiz bir beklenti olacaktır.

 

Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı; toplumsal maslahati gözetmek adına aktif şekilde müdâhil olmadığı birkaç konuyu kenâra koyarsak, hem yurt içi hem de yurt dışında günümüze kadar görevini lâyıkıyla yerine getirmiştir.


( D e v â m   E d e c e k )


****


NOT-1:

    *Nasîp olursa; 2025 yılı Eylül ayında,  1 adet şiir ve 1 adet makâle serisi olmak üzere  2 adet kitap yayınlanması plânlanmaktadır.

   *Kitap hâlinde yayınlamada temel düstûr olarak "yazı veyâ şiirin, öncelikle gazetede yayınlanmış olarak son şeklini almış olması şartı" uygulanacaktır.

 *Bu nedenle, şiirlerin kitaplaşma kapasitesine ulaşması amacıyla; güncel olaylardan uzak kalmamaya da özen göstermek sûretiyle, kitaplaşma kapasitesine ulaşmış olan makâlelere daha az yer verilmesi plânlanmaktadır.



NOT-2: 

    *"Sanat, Hak ve halk içindir!" düstûruyla, elimiz ve dilimiz döndüğü kadar bir şeyler yazmaya çalışıyoruz.

    *Bu nedenle, yazı ve şiirlere yönelik yorumlarınız biz yazarlar için çok değerli! 

    *Yüz yüze ve telefonla görüşmelerde veyâ gazetedeki yorum bölümünde yorumda bulunan dostlara çok teşekkür ederim!


Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.