Nuh Peygamberin Kimliği
Kutsal kitaplarda Hz. Adem, yaratılan ilk insan olarak geniş çapta yer alır. Hiçbir kutsal kitapta ve Kur'an'da onun peygamberliğinden bahsedilmez, ancak zımnen peygamber olması gerektiği kabul edilir. Kutsal kitaplarda ve Kur'an'da peygamber olarak kendisinden en çok bahsedilen ilk peygamber Hz. Nuh'tur. Ayrıca Nuh Tufanı nedeniyle Nuh ve ailesi dışında bütün insanların helak olduğu, bugünkü insanların hepsinin onun soyundan türemiş olduğuna inanıldığı için, onun hakkında her millet kendilerine uygun öyküler geliştirmişlerdir. Bu şekilde düşünenler, bütün milletlerin soy ağacını Hz. Nuh'a dayamışlar ve böylece Hz. Nuh'u ilk insan Adem'den sonra, insanlığın ikinci atası olarak kabul etmişlerdir.
Bu efsanelerden ve hikâyelerden arındırılarak tarihe ve gerçeğe uygun olabilecek Hz. Nuh hakkındaki bilgiler aşağıda özetlenmiştir. Mezopotamya'dan kaynaklanan Tufan Efsaneleri dünyanın dört bir yanına yayıldıkça, Tufan kahramanının adı da değişedurmuş. Bu konuda Aksoy (1989)'da oldukça geniş bilgi verilmiştir. Nuh'un adı Sümer dilinde Ziusudra; Akadlıların Sâmi dilinde Uta-Napiştim, Gılgamış Destanında Utnapişti, İbrani dilinde Noah; Eski Yunanca'da Xisoukhros ve Eski Türkçe'de Nama şeklindedir. Kur'an'da Tufan kahramanının adı Nuh olarak geçer. Bilal Aksoy'a göre Hızır olarak bilinen efsanevi kurtarıcı-bilge kişi veya peygamber de Nuh'un bir başka efsanevi adıdır. Çeşitli kaynaklardaki kırık-dökük bilgilerden derleyebileceğimiz kadarıyla Nuh, Sümer ülkesinin Şuruppak şehrinde doğmuştur. Ne zaman yaşamış olduğu kesin değildir. Çeşitli kaynaklarda farklı tarihler verilmektedir. Genel çerçeve Nuh'un M.Ö. 3.000-2.600 yıllarında yaşamış olduğudur. Babası Lamek genç yaşta öldüğü için, dedesi Metusellah veya Sümerce adıyla Ubartudun'un yanında büyümüştür. Peygamber Adem'in onuncu nesilden torunudur. Kur'an'a göre Hz. Nuh 950 sene yaşamıştır; ancak bu sayıyı ay kabul edip güneş yılına çevirmek için onu 12.4'e bölersek Nuh'un, 950:12.4 = 77 sene dolayında yaşamış olduğu anlaşılır.
'Tevrat'ta Nuh'un çocuklarına dayalı efsanevi bir soy kütüğü yer almaktadır. Günümüze dek yapılan dinsel ve etnik tasnifler, önemli ölçüde bu soy kütüğüne dayandırılmaktadır. Nuh'un Sam, Ham ve Yafes isimli 3 oğlu ve Vajile isimli bir kız çocuğu vardır. Türkmenlerin Nuh'un tek ve iyi huylu kızı Vajile'nin soyundan geldiği söylenmektedir. Ermeni tarihçileri, Ermenilerin Nuh'un oğlu Yafes'in torunu Hayk'ın soyundan; İbraniler ise kendilerinin Nuh'un oğlu Sam'ın soyundan geldiklerine inanırlar.
Eski Yakındoğu'da yüzlerce tanrıya tapılır, her etnik grubun, hatta her kentin kendi tanrıları bulunurdu. Çoğu kez tanrıların prestiji, kendi kentlerinin kaderine bağlıydı. Tanrılar normal olarak insan biçimini alır ve olağanüstü güçlere sahip olmakla birlikte insanlar gibi aynı duygular ve gereksinmelerle davrandıklarına inanırlardı. Bölge yöneticilerinin tümü kendilerini tanrıların temsilcisi veya bölgenin tanrısı sayarlardı.
Kötülüklerin uzaklaştırılmasını ve tanrıların iyi niyetini kazanmayı amaçlayan törenler düzenlenmesi görevlerinin en önemli bir parçasını oluşturmaktaydı. Dinî etkinlikler esas olarak tapınaklarda yürütülürdü. Tanrılar kutsal heykelleri aracılığı ile tapınaklarda varlıklarını gösterirler; bu kutsal heykellerin bakımın-dan da rahipler sorumlu olurlardı.
İşte Nuh böyle çok tanrılı bir dinî ortamda yaşadı. Kendisi, atalarından ve önceki peygamberlerden intikal eden tek Tanrılı inanca, Allah inancına sahipti. Kendisinin de bir kral veya üst düzey yönetici olduğu anlaşılan Nuh, diğer üst düzey yöneticilere ve halkına tek tanrı inancını yaymak için sürekli mücadele etti, ancak başarılı olamadı. Nuh'un tevhid yolundaki bu mücadelesi Kur'an'da ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Artık, Allah'a inanmayanlar, putperestler için Tufan kaçınılmaz olmuştu.
George Best'e göre Nuh, Sümer şehir devletlerinden birisi olan Şuruppak'ın kralıdır. Kendisi aynı zamanda büyük bir çiftlik sahibi olup tarım ve hayvancılıkla da uğraşmaktaydı. Şuruppak, başşehir olmanın yanı sıra, bölgenin de en önemli ticaret merkezi idi. Yörede üretilen besin hayvanları, tahıl ürünleri ve bira imalatları komşu şehirlere ihraç edilmekteydi. Bu ticaret ve ihracat işlerinde Nuh, diğer üreticilerin de büyük bir güvenini kazanmış olup onların da ürünlerini ihraç etmekteydi.
Malların taşınması Fırat ve Dicle nehirlerinde ve kanallarda çalışan (adına "küfe" denilen) nehir taşıma araçları ile yapılmaktaydı. Küfe, iskeleti ağaçtan yapılmış, kenarları tahtalarla kapatılmış, iç ve dış yüzeyleri su geçirimsizliğini (izolasyonunu) sağlamak amacıyla ziftli hasırla kapatılmış, dikdörtgen biçimli bir teknedir. Nuh, bir seferde daha çok yük taşıyabilmek için çok büyük bir küfe yapmaya teşebbüs etmiş ve diğer üreticilerden borç para almıştır. Best'e göre Tufana yakalanan gemi, Nuh'un başında bizzat durarak yeni yaptırmış olduğu bu büyük küfedir. İçindeki besin hayvanları ve tahıl ürünleri de komşu şehirlere ihraç edilmek üzere yüklenmiş hayvanlar ve kargolardır. Kısaca Nuh, hem Şuruppak'ın kralı hem de şehrin en büyük ticaret ve ihracat şirketinin sahibi idi.
Nuh Tufanı Hadisesi'ni yalnızca kutsal ilahi kitaplardaki anlatılarla değil, aynı zamanda dünya uygarlıklarına olan etkileriyle de ele almak icap eder. Nuh Tufanı’nın Hazar Denizi ve çevresindeki olası jeolojik kökenlerine ve bunun dünya uygarlıklarına yayılışının etkilerine göz atmadan geçmek olmaz. Zira bu hadise ilk büyük uygarlıkların ortaya çıkışını ve yayılışını tetiklemiş olabilir. Turan Havzası, Hazar Denizi ve çevresi merkezli bir su baskınının, yani tufanın nasıl meydana geldiğine bir göz atalım. Buyursunlar efendim:
Bildiğimiz tufan anlatısına yaptığı bir çalışmasında sunduğu bilimsel ve tarihi bir çerçeveyle farklı bir bakış açısı perspektifi ortaya koyan ve düzenlediği bir konferans vesilesiyle şahsen tanışmış olduğum, alanında uzman olan saygıdeğer hocamız,kıymetli büyüğümüz Prof. Dr. Mustafa Ergün bu çalışmasıyla ortaya attığı sarsıcı teze göre yaklaşık 15.000 yıl önce Hazar Denizi'nin su seviyesi, yani jeolojik olarak inanılmaz bir kısa sürede sıfırın altında -150 metreden bir anda sıfır seviyesinin üstüne çıkarak 50 metreye fırlamıştır. Bugün bu seviye sıfırın altında -28 metre civarındadır ve onun dahi kat be kat üstüne çıkmıştır. Bu gerçekten çok ilginç bir durum… Bu yalnızca bir felaket miydi? Yoksa kaynağın deyimiyle bir Turan Uygarlığı'nın doğuşuna ve insanların dünyaya yayılmasına vesile olan tetikleyici bir olay mıydı?
Bir defa şunun bilinmesi icap eder ki Nuh Tufanı’nın gerçekten yaşandığının jeolojik kanıtları çok kuvvetlidir. Mustafa Ergün hocamızın kaynağında yapılan bir karşılaştırmaya göz atınca şu hususlar dikkatimizi çekiyor:
Tevrat'ın Tekvin, yani Yaradılış bölümündeki Nuh Tufanı anlatımı oldukça detaylı bir olay örgüsünü içermekte iken Kur'an-ı Kerim'de Nuh Tufanı'nın daha çok ibret ve ders çıkarma amacı taşıyan daha özlü bir kıssa şeklinde ele alındığını görüyoruz. Fakat kaynağın asıl odaklandığı ve çarpıcı bulduğu nokta şudur ki; Tufan anlatısının kökeninin çok daha eskilere, Sümer uygarlığının mirası olan Gılgamış Destanı’na dayanabilme ihtimalinin bulunmasıdır. Özellikle destanda yer alan Utnapiştim karakterinin tufandan kurtuluş hikayesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Zira hocamızın kaynağında bu hususun altı çizilirken gemi yapma emrinden gemiye canlı türünden örnekler alınma durumuna kadar, sular çekilince karayı bulmak için güvercin ve karga yollanmasından sular alçalmaya başlayınca da geminin bir dağın tepesine oturmasına değin çok net paralellikler bulunmasından dolayı tufan anlatısının tek tanrılı ilahi dinlerden çok daha eski, belki de Mezopotamya kökenli veya ondan çok daha eski bir toplumsal hafızaya dayanabileceği fikrini güçlendirmektedir.
Tevrat ve Gılgamış Destanı arasındaki paralellik ve benzerlik, hiçbir bilginin karşı koyamayacağı ölçüde açıktır. Bu paralelliğin en ilginç yönü, destanla Tevrat’ın uğraştığı tanrıların ve kehanetlerin ayrı ayrı olmasıdır.
Büyük bir tufan esasında sadece üç büyük dinde değil, Kızılderililer, Çinliler, Hintliler, Avustralyalılar, Sümerler, Akadlar ve Babil kayıtları içeriğinde birçok uygarlığın kayıtlarında büyük bir tufan yaşandığından bahsediyor. Fakat bazılarının bahsettiği tufan eğer Nuh tufanı ise bunların insanlar tarafından yazıya kaydedilmesi hemen olmayıp kuşaktan kuşağa anlatılarak aktarıldıktan sonra olduğu için, tek Tanrılı dinlerle aynı şekilde anlatmalarını beklemek olanaklı değildir. Çünkü sözlü kültürün ve efsane anlatımının yaygın olduğu böyle uygarlıklarda her efsane anlatıcının kendinden bir şeyler katmaması ve insanlara çekici gelmesi için kendi mitlerini ve kahramanlarını ya da kendi pagan Tanrılarını gerçek olaya karıştırmamaları olanaksızdır. Bu yüzden Nuh tufanı da mitolojik anlatılar içinde kaybolacak, benzer bazı noktalar kalsa da gerçekler çoğunlukla değiştirilecektir.
Hazar Denizi ve Turan havzası dünyanın en büyük kıta içi kapalı havzası ve su toplama havzası olup Hazar ekosistemi, dünya okyanuslarına ait deniz seviye değişimlerinden bağımsız olarak kendine has su seviyesi değişimlerine sahip dünyanın en büyük kapalı bir havzadır.
Hazar Denizi’nin doğusunda Türkmenistan yer almaktadır. Türkmenistan topoğrafik olarak daha çukur bir arazi üzerinde bulunmaktadır. Türkmenistan topraklarının beşte dördünü Karakum Çölü kaplar. Karakum Çölü Türkmenistan‘da 350,000 km2 bir alan kaplar. Biruni, 10. yüzyılda çölün eskiden deniz olduğunu ileri sürmüştür. Günümüz bilim adamları çölün kumlarının güneyde bulunan dağlardan akarsular tarafından taşındığı ileri sürülmüştür. Bu konu Hazar Denizi su seviye değişimlerinde incelenecektir; MS 1000’li yıllarda Hazar Denizi aniden yükselmiş bu da kuzeydeki Hazar Hanlığı üzerinde çok olumsuz etkileri olmuştur. Başkentleri İtil su altında kalmıştır.
200 milyon yıl önce alanda Tetis Okyanusu yer alıyordu. Güneyde oluşan dağlar Tetis Okyanusu’nu küçülterek kurutmuştur. Bu durumda Ceyhun Irmağı Hazar Denizi‘ne doğru akmaya başlamıştır. Irmağın taşıdığı kumlar çöl alanında birikmeye başlamıştır. Tecen ve Murgap ırmakları Ceyhun ile birleşerek kum birikimini hızlandırmıştır. İklimin kuraklaşması ile bu kumul alanı üzerinde Karakum Çölü’nü oluşturmuştur. Kızılkum Çölü yaklaşık olarak 300 bin km² yüz ölçümüyle dünyanın en büyük çölleri arasında yer alır. Orta Asya’nın iki büyük ırmağı (Seyhun ve Ceyhun) arasında yer alan Kızılkum Çölü, Aral Denizi’nin güneyindedir. Kış ve ilkbahar mevsimlerinde olmak üzere yıllık olarak 100–200 mm arası yağış almaktadır. Çölün kuzeybatıya eğimli düzlüklerinde ayrık olarak yükselen 3000 metreye ulaşabilen yükseltiler bulunur. Türkmenistan’ın kuzeyinde yer ala Sarıkamış gölü deniz seviyesinden 38 m alçakta bulunmakta ve derinliği 87 m’dir. 15-17 yüz yıllarında Türkmenlerin çoğu gölün çevresinde yaşamaktaydı. Sarıkamış gölünün tek beslenme kaynağı Ceyhun ırmağı olduğunu ve daha sonra Ceyhun ırmağının suyu tamamen Aral gölüne akmaya başladığı bilinmektedir. Bu olay 17 yüzyılda gerçekleşiyor. Zaman geçmesiyle göl kenarında yaşayan insanlar bölgeden göç etmek zorunda kalmışlardır.
Alan olarak dünyanın en büyük kıta içi su kütlesi olan Hazar Denizi, değişik kesimlerce dünyanın en büyük gölü olarak tanımlansa da aslında tam anlamıyla bir denizdir. Osmanlı sadrazamı Sokollu Mehmed Paşa burayı Don-Volga projesi sayesinde Karadeniz’e bağlamayı ortaya fikir olarak atsa da Divan toplantısı çıkışında uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetmesiyle hayata geçirilememiştir.
Hazar Denizi üç bölgeye ayrılmaktadır olmuştur.
•Güney en derin yeri 1,000 m ve Hazar suyunun % 66’sını içerir;
•Orta bölümünün en derin yeri 190 m ve suyunun %33’ünü içerir;
•Kuzey bölümü ortalama derinliği 5-6 m’dir ve yalnızca suyunun %1’ini oluşturur olmuştur.
Bu bölge arasındaki farklılık çok fazladır. Kuzey Hazar çok sığdır; 5-6 m ortalama derinlik ile yalnızca % 1’lik su kütlesini içerir. Su derinliği Orta Hazar’a doğru belirgin olarak artarak ortalama 190 m’ye ulaşır. Güney Hazar bölgesinde okyanusal derinliklerle 1,000 m’lere düşmektedir. Orta ve Güney Hazar sırasıyla toplam su hacminin % 33 ve % 66 olmaktadır. Hazar Denizi’nin kuzeyi doğal olarak donmaktadır ve aynı zamanda çok soğuk kışlarda güneyde de buzullaşma olmaktadır.
Hazar Denizi taşkınların merkezi ve ilişkili olayların (deniz-seviye yükselimi, kıyısal değişimler ve kıyısal düz alanları su basması) paleocoğrafya için çok hassas bir göstergesidir. Bu havzadaki su miktarı aşırı bir şekilde artmış ve bu arada da fazla su ise Karadeniz’e akmıştır. Taşkın sırasında, Hazar Denizi yaklaşık bir milyon km2‘ye (günümüzde 371.000 km2) ve eğer Aral-Sarıkamış havzası da eklendiğinde 1,1 milyon km2‘ye ulaşmıştır. Karadeniz-Hazar Taşkınlarını yansıtan jeolojik, litolojik, paleontolojik ve jeomorfolojik bulguları bilim insanı Chepalyga tarafından 2007 yılında tartışılmıştır. Bu taşkın olayları (17 ila 10 bin yıl günümüzden önce) kıyısal düzlükler (denizel yükselimler), ırmak vadilerine (aşırı arası taşkınlar), ırmak boşalım alanları (buzul gölleri; termokarst) ve yamaçlarda üzerine izlerini bırakırken bilindiği adıyla Khavalyan Yükselimi olarak tescillenmiştir.
Her biri 2000 yıl süren ırmak vadilerinde tanımlanan üç büyük aşırı taşkın dalgalarını içeren ve gruplandırılan 10 salınım (her birisi 500-600 yıl süreli) taşkın tarihi olarak tanımlayan Chepalyga, denizel ve gölsel su kütlelerinin Aral’dan Marmara Denizi’ne kadar uzanan Avrasya havzalarının çağlayanlarını oluşturduğunu belirtir. Taşkının doruğunda, Hazar Denizi’nde su seviyesi daha önceki seviyesinden 190-200 m kadar yükselmiştir. Taşkın, İskandinavya buzul katmanın erimesi (yalnızca başlangıç aşamasında), ırmak vadilerindeki aşırı taşkınlar, tundraların ergimesi, donmuş toprak koşullarında daha yüksek akış katsayısı, su toplama alanının Orta Asya’ya doğru uzaması ve su yüzeyinden düşük buharlaşma (kışın buz örtüsü) gibi nedenlerle birkaç kaynaktan beslenmiştir. Deniz seviyesindeki ani sert değişimler (yılda 2 m ’ye kadar) ve ilişkili kıyısal yer değiştirme (yılda 10-20 km kadar büyük) yaygın taşkınlar yaratmıştır, böylece de verimli araziler su altında kalmıştır. Bunun sonucu olarak da nüfus artışıyla sonuçlanan insanlar üzerinde temel baskı ve göçe yol açmış ve belki de daha ileri ekonominin gelişmesinde uyarıcı olmuştur.
Bu çekilme kıta üzerindeki temel su dengesi sonucu oluşmuştur. Arktik Okyanusa tatlı su akımını azaltmış, Aral, Hazar, Karadeniz ve Baltık Denizi’ne tatlı su akımını aşırı bir şekilde arttırmıştır. Bunun sonucu olarak, yön değiştiren ırmakların tortul toplanma alanı olan Aral ve Hazar Denizleri (bu arada Türkçe'de “Aral Denizi”; “Adalar Denizi” demektir) üzerinden Doğu Sibirya’da başlayıp Akdeniz’de sona eren dünyanın en uzun ırmağı oluşurken bu ırmağın üzerinde de Nuh Tufanı meydana gelmiştir.
Gerçekten oldukça dikkat çekici olan bu tezi mantıklı bulduğumu belirtmek isterim.
Şimdilik bu kadar…
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, şimdilik sağlıcakla…