Ne kadar Çim, O kadar Güç

Şu an görmeye çok alışık olduğumuz çimler, geçmişte gücün ve asaletin sembolüydü. 

Yoksul köylülerin değerli topraklarını ve zamanlarını çimlere harcayacak lüksü yoktu.

Bakımlı çimler, özellikle çim biçme makineleri ve otomatik sulama sistemlerinin olmadığı devirlerde; çok fazla zahmet ve emek gerektirdiği halde karşılığında hiçbir değerli ürün vermiyordu.

Özel mülklerin ve kamu binalarının önündeki alanlarda, çim yetiştirme fikri orta çağın sonlarına doğru Fransız ve İngiliz aristokratların şatolarında doğdu. Şatonun girişindeki bakımlı çim alan bir statü sembolüydü.

 
 

“O kadar varlıklı – güçlüyüm ve o kadar çok toprağım var ki bu yeşil fanteziyi karşılayabiliyorum” demenin bir şekliydi.

Çim alan ne kadar bakımlı ve büyükse hanedan o kadar güçlü demekti. Bir dükü ziyaret ettiğinizde çimleri bakımsızsa onun da sıkıntı içinde olduğunu bilirdiniz.

Çimler sık sık önemli kutlamalara, sosyal etkinliklere ev sahipliği yapsa da, geri kalan vakitlerde yasaklı bölgeydi.

Bugün bile bazı alanlarda ‘Çimlere basmayınız‘ uyarısı yer alır.

Asil saraylar ve şatolar çimleri bir otorite sembolüne dönüştürdü.

Çim biçme makinesi ve otomatik sulama sistemleri gelişince; milyonlarca aile bir anda çim masrafını karşılayabilmeye başladı. Varlıklı insanların lüksü olmaktan çıkıp bir orta sınıf ihtiyacına dönüştü.

Artık çimlere basabilirsiniz.

Kaynak: Yuval Noah Harari (2016). Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi. İstanbul: Kolektif Kitap.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.