Mapus damından notlar – Sekizinci gün

Mapus damından notlar – Sekizinci gün

Düzenli bir koğuşa geçtim. Burada televizyon var. Ama desem ki “olmaz olsun”, abartmış olmam. Çünkü ekranın başına geçen mahkûmlar, sürekli haberleri ve kanlı bıçaklı dizileri seyrediyor. Onların gözlerinde, öldürmek fiilinin sıradanlaşmış bir tat gibi yer ettiğini görüyorum. Bir insanın kanını dökmenin böylesine doğal karşılanması, beni derinden yaralıyor.

Her gün ekranlardan aynı sahneler: kim kimi öldürdü, kim kimi kesti, tecavüz, taciz, cinayet... Haberler bize adeta bu kirli tabloları kanıksatmak için hazırlanmış gibi. Ahlakımızı kemiren masonik faaliyetlerin düğmesine bir yerden basılmış. Kimse dur demiyor, kimse fark etmiyor. Oysa böyle bir yayın düzenine gözünü diken herkes, farkında olmadan potansiyel suçluluğun kıyısına sürükleniyor. Mahkûmlara defalarca söyledim, uyardım, ama onlar için sözlerim sinek vızıltısından farksızdı. Ne yazık ki canavar düzenin dişlilerine yakalandıklarının farkında değiller. Dimağlar dumura uğramış, gözler körleşmiş.

Geçici koğuşta bana “doktor” diyenler çıkmıştı, burada da aynı ses yankılandı. Geceleri karanlıkta Kur’an meali okuyorum. Ayrıca kütüphaneden istenilen kitapları da elime alıyorum. Özellikle Sedat Kısacık’ın talebiyle gelen kişisel gelişim kitaplarını okudum. Birine başlar, iki saat okur, sıkılınca diğerine geçerdim. Bu şekilde bir ayda altı kitabı bitirdim. Üçünü ise başlayıp bitiremedim. Yine de bu okumalar bana güç verdi; sanki çelikten bir zırh dokudum kendime.

Açık cezaevinde kaldığım dört gün boyunca da kitap peşinde koştum. Paşabahçeli Savaş’la karşılaştım orada. Bir konuşma esnasında “kitaba bir şekilde ulaşmam lazım” dediğimi duyunca, ertesi sabah istediğim kitabı bulup getirdi. Kaynaştık onunla. Kanadı kırık bir melekti Savaş; her ihtiyaca yetişirdi. Geçici koğuşta kantin kapalıydı geldiğimizde su alamıyorduk, o koştu getirdi. Hava soğuduğunda montunu Beykozlu Ercan abiye verdi, bana çay bardağı ayarladı, telefon kartı getirdi. Allah razı olsun, böyle insanlar mapus damında en çok değer görenlerdir.

Okuyoruz geceleri, durmadan okuyoruz. Okudukça kendimize çelikten zırh örüyoruz. Burada ayakta kalmanın en sağlam yolu bu.

Beni gören herkes “affı” soruyor. Ben de diyorum ki, gelecek o gün de gelecek. Ama size tavsiyem, Yunus Sûresini anlayarak, sindire sindire, kendi dilinizden okumanızdır. O sûre sizi her karanlıktan çıkarır, yeter ki siz O’na güvenin.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.