MAPUS DAMINDAN NOTLAR- beşinci gün

Mapus Damından Notlar – Beşinci Gün

İnsan hikâyeleri, mapusun duvarlarında yankılanan en ağır yüklerden biridir. Bir günde bir ömre sığan itiraflar, kaderin farklı yönlere savurduğu hayatların çarpışması… Ümit, “bay tetik” diye anılsa da, anlattıklarının ardında bir insanın ömrü, çilesi, yaşadığı bütün çarpıklıklar yatıyordu. Mafyanın gölgesinde, yol ihalelerinin ortasında, kurşunların sesinde sabahlamış bir adam. Onun hikâyesi, insana hayatın tesadüflerle değil, çoğu zaman zorunluluklarla yazıldığını düşündürüyor.

Geçici olarak koğuşa gelen bir başkası vardı: On bir köylüsünü vurmuş, dile kolay, on dokuz yılını demir kapıların ardında çürütmüş. Onun varlığı, insana kötülüğün sıradanlığını değil, acının uzun süreli sessizliğini düşündürüyor. Ne kadar ağır olursa olsun, her suçun arkasında bir sebep, her insanın ardında bir hikâye var.

Sonra Ercan abi. Ordu Mesudiyeli, tertemiz bir adam. Yalnızca eşiyle yaşadığı tartışmanın bedelini mapusta ödüyor. Çocuklarının hasretiyle kavrulmuş, ama yine de dimdik. Onun hikâyesi, bize aile içi bir kırılmanın nasıl koca bir hayata gölge düşürebildiğini öğretiyor.

Zeki Ateş… Koğuşa girer girmez gözyaşlarına boğulan bir adam. Fas’tan evlendiği eşini getirecekken havalimanında tutuklanmış. Çocukları öksüz, eşi intihar etmiş, üzerine bıçaklı kavgalarla daha da derin bir bataklığa düşmüş. İnsan, başkasının felaketini dinlerken aslında kendi kırılganlığını da duyar. Zeki’ye teselli olurken, “Asr suresi”nin öğüdünü hatırladım: sabrı ve hakkı tavsiye etmek. Bu küçücük dayanışma, insana, mapusun bile bir okul olabileceğini gösteriyor.

Bir yanda Paşabahçeli’nin katı yargıları: “Paranı kaptırmışsın, çocuklarına baksaydın.” İnsan kendini temize çıkarma konusunda mahir; başkasının hatasını görmede keskin, ama kendi payına gelince sessiz. Mapus damında da değişmeyen bir hakikat bu: herkes, kendi kaderinin masum tarafını anlatır.

Ümit akşamında gitti. Eli açıktı, ağrıyan belime ağrı kremi vermişti. Yirmi yıldır girip çıkan, ömründen yemiş, pankreas rahatsızlığıyla zayıf düşmüş bir adam… Sanki kırkında bu dünyadan göçecekmiş gibi bir hal. O an fark ettim: mapushaneler, yalnızca suçluların değil, ömrün de uğrak yeridir. İnsanların ömrünü törpüleyen, bazen bitiren bir kavşaktır burası.

Beşinci günün sonunda şunu anladım: Mapusta insanlarla karşılaşmak, mahşerde yüzleşmeye benziyor. Herkes kendi yükünü, kendi günahını, kendi hikâyesini getiriyor. Ve ben, yalnızca onları dinleyerek, empati ederek, insana yaraşır şekilde ağırlayarak var olabildim.

Mapusun duvarları, felsefenin diline tercüme edilirse tek bir cümle çıkar: “İnsan, başka insanların hikâyelerinde kendi hakikatini görür.”

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.