İyilik ve Nankörlük Üzerine Bir Düşünce
Çoğu zaman, “İyilik yapıyoruz ama insanlar bize düşman kesiliyor,” deriz. Peki, gerçekten biz iyilik yapılana düşman kesilmiyor muyuz?
Koyun ya da inek bir gün süt vermeyi kesse, onun yıllarca bize sunduğu nimeti bir kalemde siler, onu keser ve yeriz.
Bahçemizde meyve veren ağaç, birkaç yıl meyve vermese, o gölge ettiği yılları, o tatlı meyveleri unutur, onu keser, yakarız.
Geçimimizi sağladığımız tarladan bir yıl mahsul alamayınca, tüm verimli yıllarını unutur, toprağı kazar ev yapar, satarız.
Yaradan, bize her gün nimet verirken ona şükretmeyi unuturuz; ama nimetler azaldığında hemen surat asar, isyan ederiz. Onca iyiliğine rağmen nankörleşiriz.
Demek ki iyilik, karşılık için değil; varoluşun, yaratılışın bir gereği olarak yapılmalıdır. İyilik, içten gelen bir akıştır.
Kime verdin diye bakmayacaksın. Karşılığını ondan beklemeyeceksin.
Sen ver.
Yine ver.
Sürekli ver.
Sen verdikçe sana verilecektir. Sen meyve veren ağaç ol. Dinine, mezhebine, kimliğine, düşüncesine bakmaksızın ver. Çünkü seni sulayan bir yağmur, seni serinleten bir rüzgar mutlaka çıkacaktır.
İyilik bir ticaret değil, bir bilinç halidir. Nankörlüğe rağmen iyiliği terk etmeyen, hakikate ulaşandır.