SOR AMA … SORGULA
Bir adam var…
Ne soru sormak istiyor ne cevap duymak.
Sadece “konuşuyormuş gibi” yapıyor.
Kafasında zaten bir hüküm var.
Ama bunu fikir gibi süslüyor.
Ağzından “Allah var mı?” sorusu çıkıyor ama
Kalbinde çoktan “yokmuş gibi yaşama” arzusu yatıyor.
Diyor ki:
“Allah varsa neden bu kadar kural koyuyor?”
“Ölünce toprak olacaksam neden uğraşayım?”
“Bize mi sordu yaratırken?”
“Bunca bebek neden ölüyor?”
“Allah zalim mi?”
“Cennet cehennem var mı ki?”
Ama bu sözlerin hiçbirinde arayış yok.
Yalnızca gösteriş var.
“Beni farklı biri zannet.”
“Ne kadar entelektüel sorularım var, değil mi?”
“Bakın size sorularımla üstünlüğümü ispatlıyorum!”
Oysa…
Bilen bilir:
Gerçek sorgulayıcı kibirle konuşmaz, hürmetle susar.
Çünkü hakikat;
Zorla değil, boyun eğerek kendini açar.
ŞÜPHENİN VE KİBİRİN KARANLIK LABİRENTİ
"Allah var mı?",
"Ölümden sonra hayat ne?",
"Neden acı çekiyoruz?"...
Bu sorular masumane sorulduğunda,
İnsanı hakikate götüren birer köprüdür.
Ancak kibirle yoğrulmuş,
Cevapları duymaya tahammülsüz bir edayla sorulduğunda,
Şeytanın en sevdiği oyuna dönüşür:
- "Bak!" der şeytan, “Ne kadar zekice sorular soruyorsun! Etrafındakiler seni 'entelektüel' sanacak. Hakikati aramıyorsun, sadece kendi sesini yüceltiyorsun."
- Haz aldığı şey, insanın kendini ilahlaştırması, sorgularken bile körleşmesi ve nihayetinde yalnız kalmasıdır.
ŞEYTANIN KANDIRMA SANATI:
BOŞLUKLA DOLU BİR HAYAT
Şeytan, insanı avucuna almak için üç karanlık strateji kullanır:
Avuntuyla Uyutma:“Daha gençsin, ölüm uzak!” diyerek tövbeyi erteletir.
Şüphe Tohumları Eker:“Allah varsa neden bu kadar acı var?”sorusunu zihne kazır.
An’ın Esiri Yapar: Sosyal medya, lüks, hırs… Sonsuz bir koşuşturmada asıl amacı unutturur.
Oysa hakikat şu:
Dünya bir oyun ve eğlenceden ibarettir.” (En’am, 32)
Ayeti, geçici heveslerin bizi nasıl tutsak ettiğini haykırır.
BOŞ İŞLERLE OYALANAN ZİHİNLERİN TRAJEDİSİ
Modern insanın en büyük sorunu ne zaman aç kalacağı değil, neyle doyacağıdır.
Zihnimiz, hakikatle dolması gerekirken;
Dedikoduyla,
Sosyal medyayla,
Tartışmalarla,
Boş hedeflerle dolup taşıyor.
İnsanlar bilgiye değil, gösteriye susamış durumda.
Oysa gerçek bilgi ağır gelir, öğüt rahatsız eder.
Çünkü şeytan, hakikati bunaltıcı, boşluğu ise eğlenceli göstererek kandırır bizi.
· Bir ayet okusan içini sıkar, ama üç saat dizi izlemek seni yormaz.
· Bir fakire yardım etmeye üşenirsin, ama gereksiz bir alışveriş için saatler harcarsın.
· Bir ilim meclisi seni sıkar, ama boş sohbetler saatlerce akabilir.
· Ömür geçer, ama bir adım yaklaşmayız hakikate.
· Bir özür dilemek ağır gelir, ama dedikoduya dilin pek hafiftir.
· Bir dua için dilin tutulur, ama şikâyet için dilin açılır da susmak bilmez…
· Dua etmek zordur, ama şikâyet etmek kolay.
· Öğüt duymaktan sıkılırız, ama saatlerce dizilere sabrederiz.
· Hakikati sorgulamak yerine, şüpheyi sürekli besleriz.
Böyledir…
Çünkü şeytan artık sana büyük günahları teklif etmiyor.
O sana küçük boşluklar sunuyor.
Ama o boşluklarda “hayat” sızıyor içimizden.
Sen ki…
Hiç yaratmadın…
Hiçbir cana ruh üflemedin…
Hiçbir varlığı yoktan var edemedin…
Ama yaratıcıya "neden yarattın" diye hesap soruyorsun!
Sen, yaratılışın muhatabı iken
Kendini yaratıcıdan yukarıda görüyorsun!
Bu halin bir adı var:
Kibir.
Ve kibir, şeytanın ilk günahıydı.
Adem’e secde etmeyi reddettiği gün
Allah’a değil, kendine iman etmeye başladı.
Şimdi sen de onun gibi “Ben daha akıllıyım!” diyorsun.
Şeytan sana ne veriyor biliyor musun?
Zekâ gibi görünen kibir.
Fikir gibi görünen inkâr.
Özgürlük gibi görünen boşluk.
Cesaret gibi görünen anlamsızlık.
Ve sen, bu zehri bilgi zannedip içiyorsun.
KİBRİN ANATOMİSİ:
NARSİSTİK ŞÜPHECİLİK
a) Belirtileri:
- Soruları "sorgulama" değil, "üstünlük taslama" aracı yapmak.
- Cevap vereni dinlemek yerine, "Ben daha akıllıyım" diye düşünmek.
- İlgi odağı olmak için felsefi jargon kullanmak.
b) Şeytanın Verdiği Sahte Hazlar:
"Ne kadar entelektüelim!" yanılsaması.
"Herkes bana hayran!" pozu.
Vicdan rahatlatmak için "Ben sadece sorguluyorum!" bahanesi.
"İnsan, kendini yeterli gördüğünde azar." (Alak, 6-7)
ÇIKIŞ YOLU: GERÇEK SORGULAMANIN 6 KURALI
1. Niyetini Arındır: “Bu soruyu, hakikati bulmak için mi yoksa egomu tatmin için mi soruyorum?"
2. Kalbinle Dinle: "Bir çocuğun gülüşündeki masumiyet, hangi tesadüfün eseri?"
3. Ters Perspektiften Bak: "Ya ben yanılıyorsam?"
4. Eyleme Geç: "Allah yokmuş gibi yaşayıp, varmış gibi dua edemezsin."
5. Ölümü Düşün: "Son nefesinde, bu soruların kaç gram gelecek?"
6. Sorgula: sormak sorgulamanın tamamı değil, başıdır. Sorgulamak sorulan cevabını aramak,bulmaktır.
"Ölümü çok hatırlayın, kalbinizi yumuşatır." (Tirmizi)
PEKİ ŞEYTAN NASIL KANDIRIR?
Şeytan, seni ne zaman kandırır biliyor musun?
Soruları cevapsız bırakıp hayatına kaldığın yerden devam ettiğinde…
Bir kahkaha, bir eğlence, bir meşguliyetle “geçer bu da” dediğinde…
Asıl meseleleri hep “sonra düşünürüm” diye ertelediğinde…
Oysa hakikat, seni hâlâ çağırıyor:
“Ben buradayım. Sadece samimi bir arayışla bana yaklaş.”
“Ben seni yargılamak için değil, uyandırmak için geldim.”
Bu hayatta her şeyin bir ispatı aransa da bazı hakikatler gönülle görülür.
Ve şeytanın en büyük başarısı, gönlünü karartmasıdır.
Eğer içinde hâlâ bir “doğruyu arama” isteği varsa,
bil ki Allah seni terk etmemiştir.
Şeytanın en büyük stratejisi, hakikati
sıkıcı göstermektir.
→ “Şimdi sırası mı?” dedirtir.
→ “Biraz da kendine zaman ayır.” diye fısıldar.
→ “Zaten herkes böyle, sen mi değiştireceksin?” der.
→ “Bir defadan ne olur ki…” diye başlatır, sonra alışkanlık haline
getirir.
Bizi, kendimizden uzaklaştırarak
yener.
Hayatın anlamını unutturur.
Sana boş işleri dolu gibi, dolu işleri sıkıcı gibi gösterir.
Bu, şeytanın
planıdır:
Boşla oyalamak, doluya vakit bırakmamak…
Sözde “özgürlük” kisvesiyle sonsuz sorular üretmek,
Ama cevaplardan kaçmak…
Bu soruların hiçbiri yanlış değil.
Yanlış olan, samimiyetle
cevap aramamak.
Yanlış olan, bu soruları kendini hakikatten uzak tutmak için bir siperolarak kullanmak.
Çünkü bazen insan, gerçekle yüzleşmemek için şüpheyi bahane eder.
Şeytanın Oyunu:
ŞEYTAN NE İSTER?
Senin anlam arayışını alayla gölgelemeni ister.
Vicdanının sesini şüpheyle bastırmanı ister.
Zihninin meşgul, kalbinin duyarsız, ruhunun kararsız olmasını ister.
Çünkü o bilir:
Sen ne kadar çok soru sorarsan,
ama cevaba ne kadar az yaklaşırsan,
o kadar rahat hükmedebilir sana
YÜZLEŞME:
PERSPEKTİFİ DEĞİŞTİRMEK VE ANLAMI KEŞFETMEK
Gel, şimdi bu sorulara bir de başka bir pencereden bakalım.
Bir suçlama metni olarak değil,bir anlama rehberi olarak...
O perde aralandığında ise,zihinde o kadim fırtına başlar:
Kalbin İsyanı:
Cevap Bekleyen Sorular
Bu sorular, birer inkâr çığlığı değil, birer anlam arayışının feryadıdır.
Bunlar, incinmiş, yorulmuş,adalet arayan bir ruhun sesidir:
İNSANIN BÜYÜK İSYANI: “NEDEN?” SORUSUNUN ARDINDAKİ TRAJEDİ
1. “ACABA ALLAH VAR MI?” VAROLUŞUN KANITI: SESSİZLİKTEKİ İMZA
EVREN KENDİLİĞİNDEN Mİ VAR OLDU?
Hiçbir sistem
kendiliğinden kurulmaz.
Bir kitap, bir yazar olmadan var olmaz.
Bir bina, bir mühendis olmadan dikilmez.
Ama nedense mükemmel bir dengeyle işleyen evrenin,
Bilinçsiz tesadüflerle oluştuğuna inanmak, akla daha kolay gelir.
Bu da şeytanın bir oyunudur:
Karmaşık olana “tesadüf” dedirtmek, hakikati “kurgu”ya çevirmek.
Bir ressamı görmek için tuvale değil, tuvaldeki fırça darbelerine bakarsın.
Bir bestekârı duymak için notalardaki ahenge kulak verirsin.
Kâinat, rastgele bir patlamanın kaotik bir sonucu mu,
Yoksa her zerresinde
Akıl almaz bir denge,
Bir sanat,
Bir matematik barındıran muhteşem bir eser mi?
Bir tek hücrenin içindeki fabrikayı,
DNA sarmalındaki kütüphaneyi,
Bir kar tanesinin eşsizliğini,
Galaksilerin dansını düşün.
"İspat" arıyorsan, en büyük ispat,
"var olan" her şeyin kendisidir.
Belki de sorun,
O’nun olmamasında değil,
Bizim bakmayı bilmememizde,
Gürültüden o’nun sessizdeki imzasını göremememizdedir.
2. ÖZGÜR İRADENİN BEDELİ VE SEVGİNİN DOĞASI
"Bize mi sordu yaratırken?" sorusu, özünde bir isyandır.
Peki, sana sorsaydı;
Programlanmış bir robot olmayı mı,
Yoksa sevme, seçme, reddetme ve hatta isyan etme özgürlüğüne sahip bir bilinç olmayı mı tercih ederdin?
Sevgi, ancak özgür bir iradeyle anlam kazanır.
Cennet, zorla sokulacağın bir yer değil,
Özgür iradenle yaptığın iyiliklerin,
Sevginin ve teslimiyetin bir yansımasıdır.
Cehennem ise, Tanrı'nın intikamcı bir gazabı değil,
Işığın kaynağına sırtını dönen bir ruhun,
Kendi kendini mahkûm ettiği karanlık ve yoksunluk halinin sonsuzlaşmasıdır.
O, zalim olduğu için değil,
adil olduğu için seçimlerimize bir sonuç takdir eder.
3. ACININ ANLAMI: ELMASIN YONTULUŞU
“Allah Varsa Neden Kötülük Var?” Sarmalı
İmtihan Gerçeği:
Dünya, iyinin ve kötünün mücadele alanıdır.
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyame,36)
Kaderin Bilgeliği:
Bebeklerin ölümü, zalimlerin varlığı…
Tüm bunlar, insanın “Rabb’ine dönüş” (Fecr, 28) için bir uyarıdır.
"Neden acı var?
Neden masumlar ölüyor?"
Bu, insanlık tarihinin en ağır sorusudur.
Kolay bir cevabı yoktur.
Ama şunu düşün:
Hiçbir elmas, basınç olmadan oluşmaz.
Hiçbir çelik, ateş ve çekiç darbesi olmadan saflaşmaz.
Belki de bu dünya, ruhlarımızın olgunlaştığı, sabrın, merhametin, şefkatin ve vefanın test edildiği bir imtihan meydanıdır.
Bir bebeğin acısı, bizim insanlığımızı test eder.
O acıya karşı ne hissettiğimiz ne yaptığımız, bizim sınavımızdır.
Biz, resmin tamamını göremeyiz.
Bir cerrahın neşteri dışarıdan bir zulüm gibi görünse de aslında şifa içindir.
Belki de bu acılar, daha büyük bir merhametin, bizim idrak edemediğimiz bir planın parçasıdır.
4. KURALLARIN AMACI: PUSULANIN DEĞERİ
“NEDEN BU KADAR KURAL VAR?”
Allah, kuluna sınır koyar çünkü sever.
Çünkü başıboşluk, anarşidir.
Çünkü insana zarar verenin önünü kesmek, şefkatin bir gereğidir.
Trafikte kırmızı ışık koyan devlet adil olur da
hayatın her alanına sınır koyan Allah zalim mi olur?
Hayat sınavdır.
Her sınavda
kurallar olur.
Ve Allah, bu sınavda insana hem akıl vermiştir hem rehber (vahiy)göndermiştir.
Yani yalnız bırakmamıştır.
Ama şeytan, bunu da ters çevirir.
Der ki:
“İzin mi aldın dünyaya gelirken? Neden seni sınava sokuyorlar?”
Oysa bu bir tuzaktır.
Asıl soru şudur: Buradayım ve öleceğim. Peki, sonrası için ne yapmalıyım?
Okyanusun ortasında, rotanı bilmeden sürüklenen bir gemi mi olmak istersin, yoksa seni en güvenli limana ulaştıracak bir pusulaya sahip olmak mı?
Allah'ın kuralları, hayat okyanusunda ruhumuzu kayalara çarpmaktan koruyan bir pusuladır.
Bizi köleleştirmek için değil,bizi özgürleştirmek için vardır.
Hırsın, kibrin, şehvetin,bencilliğin kölesi olmaktan kurtarıp; sevginin, adaletin, merhametin efendisi yapmak için bir yol haritasıdır.
5. "ALLAH VARSA NEDEN ACI ÇEKİYORUZ?"
- Cevap: Acı, insanı olgunlaştıran bir çekiçtir.
"Hiçbir musibet yoktur ki ardından bir rahmet gelmesin." (Hadis)
- → Dünya bir imtihan sahnesidir; acı, merhametin gizlenmiş bir dilidir.
Şeytan, asla "Allah yok" demez. Onun ustalığı, "Allah varsa neden?" diye sordurup, insanı sonsuz bir şüphe çukuruna hapsetmektir.
- Şeytanın Tuzak Versiyonu: “Adalet bu mu? O halde O yok!"
6. "ÖLÜM SON MU?" “ÖLÜMDEN SONRA HAYAT VAR MI?” “ZATEN ÖLDÜKTEN SONRA TOPRAK OLMAYACAK MIYIZ?”
ÖLÜM SONRASI NE OLACAK?
Hayatın adaletsizliklerle dolu olduğunu hepimiz biliyoruz.
Zalimlerin gülüp mazlumların ağladığı bir dünyada,
eğer bir hesap günü yoksa,
o zaman gerçekten hiçbir şeyin anlamı yoktur.
Ama içimiz bilir:
Herkesin hak ettiği karşılığı alacağı bir gün mutlaka gelecek.
Bu umut değil, fıtratın derin hafızasıdır.
- Cevap: Ruh, bedenden daha gerçektir.
"Her canlı ölümü tadacaktır."(Ankebut, 57)
- Şeytanın Tuzak Versiyonu: "Ölümden sonra yok oluş mu?" → Bu fikir, şeytanın insana en büyük oyunudur:
"Zaten yok olacaksın, öyleyse sorumsuz yaşa!"
7. TOPRAK OLUP GİTMEK Mİ? BİLİNCİN VE ADALETİN FISILTISI
“Ölüm Son mu?” Çıkmazı
Mantık Delili: Hiçbir şey yoktan var olmaz. Ruhun yok oluşu, yaratılış kanununa aykırıdır.
Tarihin Şahitliği: Tüm peygamberler ve kitaplar ahireti müjdelemiştir.
Evet, beden toprağa dönecek.
Ama sen, sadece bu et ve kemik yığını mısın?
Düşüncelerin, hayallerin, sevgin, vicdanın,adalet duygun...
Bunlar hangi atomun ürünü?
İçindeki o "sonsuzluk" arzusu,bu dünyada hiçbir şeyle tatmin olmayan o boşluk, bu kısa hayata sığmayan adalet beklentisi...
Bunlar, ruhunun bu bedenden daha fazlası olduğuna, bu yolculuğun burada bitmeyeceğine dair en güçlü kanıtlardır.
Eğer her şey burada bitseydi, adalet asla tam olarak tecelli etmezdi ve evrenin en büyük varlığı olan "bilinç" en anlamsız şey olurdu.
8. "BİZE Mİ SORDU YARATIRKEN, YARATTIĞINDA?"
- Cevap: Sorulmayan bir hayat, robotik bir varoluştur.
"Biz emaneti göklere, dağlara sunduk, onlar yüklenmekten kaçındı. İnsan ise onu yüklendi." (Ahzab, 72)
- Şeytanın Tuzak Versiyonu: Sen seçmedin ki, o halde kuralsız yaşa!"
- "Madem yaratacaktı, neden sorgulamadı?" → Oysa insan, iradenin sınavını unutur.
Allah'ın merhameti, zulmü değil; adaleti gereği hak edeni muaf tutmaz, uyarıya rağmen inkârda ısrar edenin tercihini dikkate alır.
“Rabbin kullarına zulmedici değildir.” (Fussilet, 46)
Cehennem,zorla dayatılmış bir ceza değil, inkâr edenin bilerek ve isteyerekyaptığı tercihin doğal sonucudur.
Allah, bizi madem yakacak, neden yarattı?"
Allah kimseyi keyfi olarak yakmaz; insanı imtihanla yüceltmek için yarattı, ceza ise uyarılara rağmen kötülüğü seçene adaletin gereğidir.
“Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı
yarattı.” (Mülk, 2)
Allah yaratırken “yakmak için” değil, rahmetini göstermek için yarattı. Ama kul, ısrarla kendini helake sürüklerse, sonuç kader değil tercihtir.
Her şeyin bir karşılığı varsa, mutlak adaletin gereği olarak ebedî hayat da vardır; Kur’an,hem haber hem delildir.
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyame, 36)
“Ahiret, elbette hak olan bir varıştır.” (Nebe, 39)
Adalet tam tecelli etsin diye, bu dünyada eksik kalan hesaplar mutlaka başka bir âlemde tamamlanacaktır.
Bu sorular, zehirli oklar gibi kalbe saplanır.
Onları görmezden gelmek, ruhu kanser gibi kemiren bir inkâra teslim olmaktır.
Onlarla yüzleşmek ise, cesaret ve samimiyet isteyen bir yolculuğun ilk adımıdır.
SORULARIN GÖLGESİNDE KAYBOLAN İNSAN
Soruyorsun ya:
“Allah varsa
neden bebekler ölüyor?”
“Bebekler
neden ölüyor, Tanrı neden engellemiyor?”
Peki sen bir gün yaşasınlar diye
kaç bebek için dua ettin?
Kaç yetimi doyurdun?
Kaç zalime “dur” dedin?
Hiçbir şey yapmadan,
sadece izleyip sonra da Allah’ı suçlamak,
acizliğin bahanesidir, adaletin değil.
Soruyorsun ya:
“Ölünce ne olacak? Nereden biliyorsunuz?”
Ey insanoğlu,
Yüzüne baktığında bile gözünün içini göremiyorsun.
Kalbinin içine, ölümün ötesine,
sonsuzun sırrına senin aklınla girilir mi?
Ama Kur’an,
O kapıyı açan anahtardır.
Peygamberler,
O karanlık koridorda ışık yakandır.
Sen o ışığı yüzüne çevirmezsen,
suç ışığın değil, gözlerini kapatanındır.
“Allah Zalim mi?” İddiası
Adalet Terazisi: Cehennem, zalimler içindir. Rahman, kullarına “Zerre kadar iyiliğin karşılıksız kalmayacağını” (Zilzal, 7)
Vaat eder.
Hikmet Perdesi: Kurallar, insanı özgürleştiren sınırlardır. Nehir yatağı olmasa, sel olur.
Cevap mı arıyorsun gerçekten?
O zaman sus.
Duygularını bastır,
Egonu dizginle,
Kalbini aç.
Çünkü hakikat,
Açık kalbe konuşur, kapalı akıla değil.
SAMİMİ OL
Eğer gerçekten hakikati istiyorsan,
Soru sorma edan değişsin.
Alay değil, arayış konuşsun.
Egondan değil, vicdanından konuş.
Çünkü Allah,
Soru sorandan kaçmaz.
Ama alay edeni kendine terk eder.
İşte o zaman şeytan,
Seninle konuşmaz bile…
Çünkü zaten seni konuşturuyordur.
SOR AMA … SORGULA
Ey insan!
Bu soruların seni karanlığa değil, aydınlığa götürmesine izin ver.
Şeytan, seni sorgulayan bir entelektüel gibi görünmeye ikna ederken, aslında seni sorgulamayan bir gaflete sürüklüyor olabilir.
Soruların olsun, evet.
Ama cevapsızlıkla övünme.
Arayışta ol, ama kendi sesinin yankısına âşık olma.
Zihnini büyülemek için değil, kalbini diriltmek için sor.
Çünkü insan, sadece ne sorduğuyla değil, nasıl sorduğuyla daimtihan olur.
“Allah var mı?”
“Neden yaratıldım?”
“Ölümden sonra ne var?”
Eğer bu soruları kibirle sorarsan;
hakikati değil, egonu arıyorsundur.
Ama bu soruları gözün yaşlı, yüreğin titreye titreye sorarsan;
hakikat, sana açılmaya başlar.
Çünkü:
Hakikat; kibirli akla değil,
boyun eğmiş bir kalbe görünür.
#HakikatArayışı
#HakikatSeniBekliyor
#KibriniKır
#KibrinKırılması
#ŞeytanınFısıltılarınaKarşı
#ŞeytanınTuzağınaDüşme
#ŞüpheVeİman
Peki Ya Gerçek Cevap?
Bu soruları samimiyetle soran biri,
Kur'an'ın "Hiç düşünmez misiniz?"
Çağrısına kulak verir.
Ancak kibirle soran biri, aslında cevap istemiyordur;
Sadece kendi aklını övmek istiyordur.
Çünkü hakikat,kibrin gürültüsünde değil, samimiyetin sessizliğinde doğar.
Unutmayın ki,
Önyargısız, samimi bir yürekle sorgularsanız…
Gerçek size hikmet olarak sunulur.
erolyazıcı / ABBEYT ♥️
20.07.2025, pazar
Siz ne düşünüyorsunuz?
Fikrinizi bizimle paylaşın,
Yorumlarınız başka gönüllere ışık olsun.
Bu yolculukta sizlere rehberlik edecek olan, kalbinizin sesi ve aklınızın ışığıdır.
Yorumlarınızı aşağıya
bekliyoruz.
Teşekkürler, sevgiler, saygılar…