DURUŞ ÖNEMLİ
· Modern Çağın Hayati Tuzağına Karşı Bir Duruş
· Modern Dünyanın Anlam Boşluğuna Karşı Bir Direniş
· İnsanın Ruhunu Kuşatan Modern Tuzaklara Karşı Bir Duruş
· Kimliğimizi Silen Çağdaş Tuzaklara Karşı Bir Duruş
· Modern Çağın İçsel Boşluğuna Karşı Bir Tavır
· İnsanı Kendine Yabancılaştıran Dünyaya Karşı Bir Duruş
· Anlamını Yitiren Hayata Karşı Bilinçli Bir Direniş
· Benliği Eriten Modern Düzenin Karşısında Bir Duruş
· Modernleşme Maskesi Altındaki Ruhsal Boşluğa Karşı Bir Duruş
· Çağın Kimlik Erozyonuna Karşı Sahici Bir Duruş
"Şeytanın Oyunu ve İnsanın Büyük Sorgusu: Yaratılış, Kader ve Hakikat Arayışı"
Bu,sadece basit bir soru-cevap meselesi değil, bireysel bir zihinsel sorgulama değil, aynı zamanda modern insanın en temel varoluşsal sancılarından birine, yani "bilgiçlik taslayan kibrin" arkasına gizlenmiş ruhsal bir arayışa (veya bu arayıştan kaçışa) ruhi krizinin aynasına parmak basma.
“Zihinleri Oyalanmış Kalplerin Sessiz Çöküşü”
Bu konu, çağımızın en temel varoluşsal sorularına ve şeytanın insanı nasıl zihinsel meşguliyetlere sürükleyip asıl meselelerden hayattan, iyilikten,hakikatten uzaklaştırdığı üzerine çok çarpıcı bir mesele.
“Duymazdan Geldiğimiz Ses: Gerçek”
İnsan, Allah’tan koparıldığında neyin ne olduğunu, kimin neye göre konuştuğunu, hangi sesin gerçekten hakikatin sesi olduğunu karıştırır.
Fakat bu karışıklık en çok da şeytanın işine yarar.
Çünkü o, kibirle beslenir, şüpheyle büyür,inkârı marifetgibi süsleyerek kişiye “sen farklısın”hissiyle şeytani bir tatmin verir.
Sorular bizi nereye götürecek? bu size bağlı
Bazı sorular karanlığı aydınlatan bir fener gibidir; bazıları ise ruhu kanatan bir kılıç. Biz, kılıçların şıngırtısıyla sağırlaşmış bir çağa, kalbin unuttuğu o kadim fısıltıyı hatırlamaya geldik. Bu, gürültüden hakikate bir davettir.
Gürültünün Ardındaki Fısıltı: Sorular Kılıç Olduğunda
Zihnimizde yankılanan ve bizi en temelden sarsan o en zor sorular... Allah var mı? Bu acıların anlamı ne? Ölümden sonra ne var? Bu, şüphenin fısıltılarına,kalbin isyanına ve modern dünyanın gürültüsünde kaybolan anlam arayışına bir cevap, bir yüzleşme ve bir davettir.
Gürültüyü aşıp, gerçeğin sesini duymaya hazır mısınız?
Kibir
"Şeytan, insanı bilgiyle değil, kibirle kandırır. Sorgulamak güzeldir,ama hakikati değil, egonu yüceltmek için soru soruyorsan sen artık arayan değil, saptıransındır."
Neden varsın?
"Şeytan, insanı boş işlerle oyalayarak hakikatten uzaklaştırır.
Peki ya sen?
Sonsuzluğa atılan bu çığlıklara kulak vermeye hazır mısın?
Yoksa ‘an’ın cazibesine kapılıp asıl soruyu unutacak mısın: ‘Neden varım?’"
"Görüyorsun ama anlamıyorsun – zihnini şeytana kiralama!"
"Ey 21. yüzyılın yorgun savaşçısı!
Şeytan artık sana 'Allah yok' demiyor.
O, daha zekice fısıldıyor: 'Allah varsa neden?' diye sorgulatıyor.
Evet, bu sorular belki derin acılar verebilir ama;
Acı, çoğu zaman insan ruhunu şekillendiren, onu derinleştiren, başkasının acısını anlayacak bir merhametle donatan bir yontma sürecidir.
Bu acılar, bir ceza değil, çoğu zaman bir uyanıştır. Bir çağrıdır. Çünkü bazı kalpler sadece acıyla uyanır.
Ve evet, bu dünya bir cennet değil, ama cennetin kapısını aralayacak bir imtihan yurdudur.
Rabbimiz Kur’an’da buyurur:
“Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile sınayacağız. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155)
"Şeytanın Fısıltılarına Karşı: İman, Şüphe ve Kibirin Sınırlarında Yolculuk"
"Şüphe, insanın aklına düşen bir tohumdur; kibirle beslenirse kök salar, hakikati gölgeler.
Peki ya şeytan, bu karanlık sorgulamalardan nasıl haz alır?
Ve asıl soru:
Hakikati duymaya cesaretin var mı?"
Gerçekle yüzleşmeye hazır mısın?
GERÇEKLERLE YÜZLEŞME VAKTİ
Eğer ruhun yorgun, zihnin
dağınıksa…
Kalbin derin ama sessiz çığlıklar atıyorsa…
Kendini meşgul ama anlamsız hissediyorsan…
Dur. Bir sor:
“Bu yolda nereye gidiyorum? Bu uğraşların sonu nereye varacak?”
Derinlikli, düşündürücü, duygusal, çarpıcı ve farkındalık uyandırıcısesleniş
Zihnindeki o karanlık labirentte kaybolmuşken bulman için bir pusula,
Homurdanmalarının ardındaki yalnızlığına bir ayna
Ve belki de ilk defa gerçekten duyacağın bir davet.
Bu konu, günümüz insanının zihinsel ve ruhsal dağınıklığına ışık tutan bir "uyanış çağrısı" olarak güçlü bir sorgulama.
Hem düşünsel hem duygusal hem de toplumsal bir yüzleşme.
Hem sorunu teşhis eden hem de bir çıkış yolu sunan, derinlikli ve etkileyici bir başlangıç.
Amacım,sadece cevap vermek değil,
Aynı zamanda bir düşünce ve his yolculuğuna çıkarmak.
ŞEYTANIN MODERN STRATEJİSİ: SORGULATIR AMA SORGULATMAZ
a) Boş İşlerle Meşgul Etme Sanatı
- "Daha gençsin, ölüm uzak!"diyerek tövbeyi erteletir.
- "Şimdi sırası mı?" dedirtip hakikati ötelettirir.
- "Bir beğeni daha, bir bölüm daha..." diyerek anlam arayışını unutturur.
- Şeytanın en büyük oyunu, seni boş işler ile meşgul edip, dolu olanı kaçırmandır.
Vakit geçer, ömür biter...
Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler,ahiretten ise tamamen gafildirler." (Rum, 7)
b) Şüphe Tohumları Ekerken Kibiri Beslemesi
- "Bak etrafına! Ne kadar zeki olduğunu düşünüyorlar!" diyerek egoyu şişirir.
- "Sen özgür düşünürsün, onlar koyun!" diyerek aidiyeti parçalar.
- "Cevap yok mu? Demek ki ben haklıyım!" diyerek cehaleti zafer sanatına dönüştürür.
"Kibir, hakkı kabul etmemek ve insanları küçük görmektir." (Müslim)
c) Gürültünün Esareti ve Sükûtun Özlemi
Her birimizin içinde, susturmaya çalıştığımız bir fısıltı yaşar.
Bazen en kalabalık anlarda, en meşgul zamanlarda belirir. Bizi durduran, yavaşlatan,rahatsız eden bir sestir bu. Şeytanın modern fısıltısı, artık sadece günaha çağırmaz;
o,bizi anlamsızlıkla meşgul eder.
Sonsuz bir akışın içinde kaybolmuşuzdur.
E-postalar,bildirimler, bitmeyen diziler, hedefsizce aşağı kaydırılan ekranlar...
Zihnimiz o kadar doludur ki, en temel soruları sormaya dahi mecalimiz kalmaz.
O,bizi "boş işler" dediğimiz o modern oyalayıcılarla kandırır.
Öyle ki, bir çiçeğin açılışını,
Bir çocuğun gülüşünü,
Gökyüzünün rengini fark edecek bir an bile bırakmaz.
İyi ve güzel işlere, derin düşüncelere, kendimizle baş başa kalacağımız o kıymetli anlara vakit kalmaz.
Ve tam da o nadir sessizlik anlarında,
Bir kitap açmak,
Bir öğüdü dinlemek,
Hakikate dair bir sohbeti takip etmek istediğimizde,
İçimize bir sıkıntı çöker.
Bir uyuşukluk, bir kaçma isteği...
İşte bu, zihnin gürültüye olan bağımlılığı,
Kalbin ise sükûnete olan hasretidir.
Bu sıkıntı, en derindeki yaralarımızın
Ve en büyük sorularımızın üzerini örten bir perdedir.
Şeytan seni kandırırken bağırmaz, fısıldar.
Zihnine şüphe,
Kalbine yorgunluk,
Hayatına anlamsızlık üfler…
Ve bir bakarsın, asıl sorulardan çok uzaktasın.
Bazı insanlar şeytanın kendilerini kandırdığını hiç fark etmezler.
Çünkü şeytan, artık onlarla savaşmaz.
Zaten yenilmişlerdir.
Şeytan insanı bazen günahla değil, zamanla kandırır.
Boş meşguliyetlerle, beyhude konuşmalarla, hakikati eğlenceye kurban ettirerek…
Zaman akar…
Ama fark etmeden boşluklarla akar.
Zihinlerimiz,ruhlarımız, kalplerimiz…
Hep meşgul.
Ama neyle?
Gözümüz telefonda, gönlümüz ekranlarda.
Her bildirim, şeytanın yeni bir çağrısı gibidir.
Her “aşağı yukarı kaydırmak” bizi hakikatten biraz daha uzaklaştırır.
Doymaz bir merakla, ilgisiz bilgilerle beynimizi şişirir;
Ama öz bilgiye, öğüde, hikmete geldiğinde bir ağırlık çöker üstümüze.
SESSİZLİĞİN İÇİNDEKİ FIRTINA: Modern Aklın Kadim Soruları ve Kalbin Cevap Arayışı
Ey, kelimeleri zırh gibi kuşanmış, soruları mızrak gibi savuran modern zamanın yorgun savaşçısı!
Duyuyoruz seni. Sesin, kalabalık meydanlarda yankılanıyor.
"İspat nerede?"diyorsun. "Neden?" diye haykırıyorsun. Gökyüzüne savurduğun her soru, etrafında bir alkış tufanı koparıyor belki. "Ne kadar da cesur," diyorlar, "Ne kadar da akıllı." Egonun sırtını sıvazlayan bu pohpohlamalarla ısınıyorsun.
Ama gece olup da başını yastığa koyduğunda, o alkışlar dindiğinde, o sahte ışıklar söndüğünde... geriye ne kalıyor? Homurdanan bir ruhun bitmek bilmeyen yankısından başka?
Soruların ne kadar da tanıdık...
Binlerce yıldır insanlığın sorduğu o kutsal soruları almışsın, ama onları bir meraklının pusulası gibi değil, bir fatihin kılıcı gibi kullanıyorsun.
"Allah varsa, bu zulme neden izin veriyor?" diyorsun.
Peki sen, bir çocuğun gözündeki masumiyeti gördüğünde kalbinde uyanan o tarifsiz şefkate ne diyorsun?
O şefkat, hangi tesadüfün eseri?
"Ölümden sonra hayat yok, toprak olup gideceğiz," diyorsun.
Peki sen, sevdiğin birini kaybettiğinde hissettiğin o derin acının, sadece biyolojik bir yok oluşa isyan olmadığını hiç düşünmedin mi?
O acı, ruhunun daha büyük bir buluşmaya olan özleminin feryadı olamaz mı?
"Bize mi sordu yaratırken?"diye isyan ediyorsun.
Peki sen, bir bahar sabahı ciğerlerine çektiğin o taze nefesin, bir melodinin ruhunda estirdiği o fırtınanın, bir dostun samimi gülümsemesinin sana sunduğu o karşılıksız hediyeyi hangi mahkemede sorgulayacaksın? Hayatın kendisi, sana sorulmadan verilmiş en büyük cevap değil midir?
Farkında mısın?
Sen cevap aramıyorsun. Sen, cevapların olmadığı bir dünya arıyorsun.
Çünkü cevapların olduğu bir dünya,
Sorumluluk ister.
Sevgi ister.
Teslimiyet ister.
Ve en önemlisi, o parlak zırhını çıkarıp altındaki yaraları gösterme cesareti ister.
Oysa asıl entelektüellik, her şeyi bildiğini sanmak değil,
Ne kadar az bildiğini idrak etmektir.
Asıl cesaret, Tanrı'ya kafa tutmak değil, kendi kibrinle yüzleşmektir.
Asıl özgürlük, kuralları yıkmak değil, hangi kuralın seni daha iyi bir insan yapacağını keşfetmektir.
Bizim davetimiz, senin sorularını susturmak için değil.
Tam aksine, onları kutsamak içindir. Gel, o soruları egonun gürültülü pazarından alıp, kalbinin sessiz mabedine taşıyalım.
Gel, "İspat var mı?" sorusunu,
Bir gün batımının o muhteşem renginde,
Bir annenin fedakarlığında,
Adaletsizlik karşısında sıkılan bir yumrukta arayalım.
Gel, "Neden?" sorusunu,
Bir bilgenin sükûnetinde,
Bir aşığın gözlerinde,
Kendi vicdanının fısıltısında dinleyelim.
Çünkü en büyük hakikatler, kitaplarda yazanlar değil, hayata yaşananlardır.
En güçlü kanıtlar, aklın formülleri değil,
Ruhun hissettiği o derin "evet" anlarıdır.
Bırak homurdanmayı.
Çünkü dünya, homurdananların gürültüsüyle değil, Yaradan'ı sessizce tefekkür edenlerin hayretiyle döner.
Bırak kılıcını.
Çünkü bu kavgayı kazansan bile,
Fethettiğin tek şey kendi ruhunun enkazı olacak.
Sana sunulan bu varoluş,
Bir sorgu odası değil, bir keşif yolculuğudur.
Ve bu yolculukta pusulan,
Kibirle kararmış bir akıl değil,
Ancak sevgiyle ve alçakgönüllülükle parlayan bir kalp olabilir.
O kalbin sesini duyuyor musun?
İşte bütün cevaplar, o fısıltıda gizli.
Unutmayın ki,
Önyargısız, samimi bir yürekle sorgularsanız…
Gerçek size hikmet olarak sunulur.
erolyazıcı / ABBEYT ♥️
20.07.2025, pazar
Siz ne düşünüyorsunuz?
Fikrinizi bizimle paylaşın,
Yorumlarınız başka gönüllere ışık olsun.
Bu yolculukta sizlere rehberlik edecek olan, kalbinizin sesi ve aklınızın ışığıdır.
Yorumlarınızı aşağıya
bekliyoruz.
Teşekkürler, sevgiler, saygılar…