İslam mimarisi, çoğunlukla Arap devletlerinde, Müslüman çoğunluklu ülkelerde ve İspanya, Sırbistan, Portekiz, Yunanistan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Kosova ve Romanya gibi kâh Arap-İslam geçmişine sahip olsun, kâh Türk-İslam geçmişine sahip olsun Avrupa ülkelerinde görülen kadim bir üsluptur. Temel unsurlar arasında geometrik desenler, sivri kemerler, kubbeler ve hat sanatı gibi dekoratif sanat eserleri yer alır.
İslam Mimarisinin Kökenleri
İslam mimarisi, 7. yüzyılda Müslümanlar (İslam inancına sahip kişiler) tarafından İslam ilkelerinin fiziksel bir tezahürü olarak yaratılan bir mimari tarzını ifade eder. Gelenekleri günümüze kadar devam etmektedir.
İslam Mimarisinin Temel Özellikleri
İslam mimarisiyle sıklıkla ilişkilendirilen yapı cami olmakla birlikte İslam mimarisi dini yapıların yanı sıra seküler mimariliğin en bariz örneklerini de içinde barındırmıştır. Büyük ölçekli camiler, kaleler, saraylar, türbeler, okullar ve diğer kamu binalarından küçük ölçekli çeşmelere, hamamlara ve konut yapılarına kadar her şeyi kapsayan geniş bir yelpazeye sahip olan bir İslâm mimarisi gerçeği mevcuttur.
İslam mimarisinin temel özelliklerinden bazıları minareler, kubbeler, mukarnas tonozlar ve kemerler gibi formlardır.
Dekoratif unsurlar arasında ise binalarda ve evlerde kullanılan tekrarlanan desenler ve karmaşık ahşap işçiliği yer alır.
Minareler: Minareler, iç merdivenleri ve küçük pencereleri olan yüksek kulelerdir. Görünümüyle dikkat çekicidir ve Müslümanları günde beş vakit namaza çağıran önemli bir işleve sahiptir.
Kubbeler: İslam mimarisinde, pandantif adı verilen yapılara yerleştirilmiş kubbeler bulunur. Pandantifler, yuvarlak bir kubbeyi dikdörtgen veya kare bir odaya yerleştirir. Pandantifler genellikle mozaik döşemelerle süslenir.
Mukarnas tonozlar: Petek veya sarkıt desenine benzeyen, ayrıntılı mukarnas tonozlar, genellikle karmaşık ve renkli çinilerle kaplı iç mekanların tavanlarına dokulu ve tek renkli bir dokunuş katar.
Kemerler: At nalı (veya anahtar deliği), sivri ( Gotik'in öncüsü ), taraklı (veya çok kanatlı) ve ogee (çok kıvrımlı) kemerler İslam mimarisinde yaygındır.
Tekrarlanan desenler: İslami dekorasyonda sıklıkla tekrarlanan desenler, geometrik veya bitkisel motifler ve desenler içeren çok renkli mozaik karolar, Arapça hat yazıları ve önemli eserlerden pasajlar yer alır.
Maşrabiye: Bir diğer dikkat çekici özellik ise, gizlilik ve iklim kontrolü için pencerelerde kullanılan maşrabiye (ahşap kafes). Ayrıca, bazen modern bir bağlamda, tamamen dekoratif bir unsur veya iç mekanları bölmek için bir seçenek olarak da kullanılır.
Dekoratif unsurlar: İslam mimarisinin imza dekoratif unsurları arasında çok renkli mozaik karolar, duvar resimleri, sıva heykelleri ve karmaşık, dekoratif duvar panelleri yer alır.
Dış mekan unsurları: İslam mimarisinde genellikle bahçeler, duvarlarla çevrili iç avlular, sütunlarla desteklenen çatılı açık salonlar ve tonozlar bulunur.
1. İslâm’ın Doğuşu ve Mekân İhtiyacı
İslâm’ın doğuşuyla birlikte ortaya çıkan ilk yapı türleri, dinî ve toplumsal ihtiyaçlardan doğdu.
Mekke Dönemi: Müslümanlar henüz güçlü bir topluluk olmadıkları için özel mimari eserler inşa edemediler. İbadetler genellikle Daru’l-Erkam gibi özel evlerde yapılırdı.
Medine Dönemi (Hicret, 622): Müslümanların toplumsal, siyasal ve dinî merkez ihtiyacı belirdi. Bu ihtiyaç doğrultusunda İslâm şehir mimarlığının ilk örnekleri görüldü.
2. Medine’de İlk İslâm Yapıları
a) Mescid-i Nebevî
Kuruluşu: Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinden hemen sonra yapıldı.
Özelliği: Hem ibadet yeri, hem toplanma mekânı, hem de eğitim ve yönetim merkezi işlevi gördü.
Mimari Tarzı: Basit hurma kütüklerinden direkler, hurma dallarından çatılar; zamanla genişletildi.
Bu yapı, sonraki tüm cami mimarisi için model oldu.
b) Suffa
Mescid-i Nebevî’nin bir bölümüydü.
İslâm’ın ilk eğitim kurumu sayılır. Burada sahabiler Kur’an öğreniyor, ilim meclisleri yapılıyordu. Ayrıca evi barkı olmayan kimsesiz Müslümanlar da burada kalırlardı.
Yani suffa esasında medrese geleneğinin de temeli olmuştur.
Medine Örneğinin Önemi
Medine’de kurulan model, hem şehir planlaması hem de mimari tarz açısından örnek oldu.
İslâm şehirlerinde merkezî cami etrafında şekillenen toplumsal düzen, Medine’nin mirasıdır.
Mimarlık, sadece estetik değil; ibadet, ilim, sosyal adalet ve birlikte yaşama anlayışını da temsil etti.
Hisbe ve Şurta teşkilatı arasında Peygamber'in emriyle şekillenen Medine:
Medine Vesikası denen mutabakatın merkezinde Hz. Peygamber yer almakta ve onun kişiliği etrafında tüm unsurların katıldığı bir beraberlik ve varoluş ortaya konulmaktadır. Bu cümleden olarak yine emirleri doğrultusunda Medine'de şehir için idari teşkilat kurulmuş, bunlardan Hisbe teşkilatı iyiliği emreden kötülüğü meneden bir işlev üstlenmiş, Şurta teşkilatı da emniyet ve asayişi temin etmiştir. Medine'de yeni inşa edilmekte olan hayat tarzının bir başka boyutu olan çarşının yerini Hz. Peygamber bizzat belirlemiş ve bu mahallin işleyişi ile ilgili kuralları yine kendisi vazetmiştir. Hayatın reddedilmez bir realitesi olan ölüm hadisesi için Hz. Peygamber bir mezarlık yeri de tespit etmiştir. Kendileri Medine'ye geldiklerinde bu şehirde taştan yapılmış üç katlı evler mevcut idi. Bu evler sağlam ve güvenilir yapıları ile kale olarak kullanılabildikleri gibi şehrin fiziksel yapısında da önemli ve belirleyici ögelerdi. Hz. Peygamber bunların korunmasını istemiş ve bu yoldaki müsaade daha sonra yenilerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Böylece Medine'de hem fiziksel hem de yaşanan hayat tarzı itibarıyla mescid merkezli bir realite oluşmuştur. Bu reel hayat mekân ve değerler olarak tüm toplumsal ve bireysel işlevlerde ve eylemlerde görünür ve algılanır hale gelmiştir. Böylece İslam medeniyet tasavvuruna göre inanılan değerler sistemine dayalı bir yelpaze ortaya çıkarılmıştır. Oluşan mescid merkezli realite sayesinde şehrin fiziksel yapısının ve şehirde yaşanan hayat tarzının merkezi hâline gelen mescide herkesin kolay ve güvenilir bir biçimde erişmesi için Medine’de kenar semtler şehir ile bütünleştirilmiştir. Bu mescitte ibadet, eğitim öğretim, adalet, idare ve diğer toplumsal işlevler yerine getirildiği gibi Beytü’l-Mal için de bir oda tahsis edilmiştir. Zamanla Medine şehri büyüyüp genişledikçe ihtiyaç duyulan yerlere yeni mescitler de inşa edilmiştir. Ama elbette ki bütün bunlar muhacir-ensar kardeşliği ve bu kardeşlik üzerinden ortaya çıkarılan Medine'nin yeni nizamı göz önünde bulundurularak var edilmiştir.
Şimdi muhacir-ensar ilişkisine, iktisadi düzen açısından bakmak gerekirse adı artık "Medine" olan bu "şehir"de “Müslüman pazarı”nın inşası ile ilgiliydi. Hz. Peygamber, Muhacir'in Ensar'ın tarımla meşguliyetine ortak olmasını istemiyordu. Çünkü Muhacir tarımı bilmiyordu. Muhacirin Medine'de bir konargöçer gibi yaşamasına da izin verilmeyecekti.
Medine'de ticarete Yahudiler (kapitalistler) hâkim olduğundan Müslümanların "Yahudi pazarı"na girmesi onların hızla işçileştirilmesi (proletaryalaştırılması) anlamına gelecekti. Kaldı ki, Hz. Peygamber Muhacirlerin kapitalistleşmesini de istememekteydi.
Yahudilerin pazarına karşı, tefecilikle uğraşılmayan, rantiyeci sınıfa yol açmayan "Müslüman pazarı" kurularak, Muhacir'in Ensar'ın kazancı üzerinde emeksiz-parazit bir hayat sürmesi tehlikesi bertaraf edildi. Bu hadise aynı zamanda Müslümanların hem tarımda ve hem de ticari hayatta "işletmeler toplumu" olarak varlık bulabileceğini de ortaya koydu.
Böylece tarihe çıkan ilk "Medine-Müslüman şehri" tarım ve ticaretle meşgul olan bir "meslek" ve hane-işletme" sistemi getirmişti.
Medine Sözleşmesi, Ensar ile Muhacir arasındaki "muahat-kardeşleştirme" sözleşmesinin giderek Medine toplumuna yayılması nazarıyla okunmalıdır.
Bu gerçeklere ek olarak şimdi başta Medine olmak üzere İslâm beldelerindeki mimari unsurları da ele almak gerekir:
İslâm Şehirlerinde Mimari Unsurlar
Hz. Peygamber döneminden itibaren İslâm şehirlerinde görülen mimari özellikler şunlardır:
Cami/Mescit: Şehrin merkezindeydi; ibadet, siyaset, eğitim ve toplumsal kararların mekânıydı.
Pazar (Suq): Caminin yanında, ekonomik hayatın kalbiydi.
Darü’l-İmare (Yönetim Konağı): Zamanla camiden ayrı bir kurum haline geldi.
Evler: Basit, avlulu, içe dönük yapılar; mahremiyet esas alındı.
Kale ve Sur: Medine’de çok belirgin olmasa da fetihlerle birlikte şehirlerin savunması önem kazandı.
Kabirler: Hz. Muhammed’in kabri Mescid-i Nebevî içinde kaldı, bu da türbe geleneğinin nüvesi oldu.
İslâm’ın Yayılışıyla Mimari Gelişim
Son derece sade özellikler taşıyan erken dönem İslâm mimarisi, gerçekleştirilen İslâm fetihleri sayesinde farklı medeniyetlerle yaşanan kültür temaslarından doğan kültürel etkileşimler sayesinde Roma, Bizans ve Pers mimarilerinden oldukça etkilenmiştir. İslam mimarisi Orta Doğu'dan, özellikle Asya'ya doğru tüm dünyaya yayılırken, Çin ve Babür mimarisinden de etkilenmiştir.
Dört Halife Dönemi (632-661): İlk kez Arap Yarımadası'nın dışında gerçekleşen fetihlerle İran, Irak ve Suriye İslâm Devleti'nin birer kenti haline geldi ve buralarda mevcut olan Roma, Bizans ve Pers kültür fonksiyonlarından özellikle mimarlık alanında İslâm mimarisi etkileşimler sayesinde oldukça gelişim göstermiştir.
Emevîler Dönemi (661-750): İslâm mimarisi ihtişam kazandı. Kudüs’te Kubbetü’s-Sahra (691) ve Şam Ulu Camii (715) gibi eserler yapıldı. Ayrıca Maveraünnehir üzerinden Türkistan'a ve Çin'e yönelik İslâm fetihleri sayesinde Türk, Soğd ve Çin asıllı kültür fonksiyonları ile yaşanan etkileşim, mimarlığa da yansımıştır. Ayrıca İber Yarımadası'nın İslâm hakimiyetine girmesiyle Avrupa'nın bazı bölgeleri İslam esintili mimarilikle tanışmış oldu.
Bu tarzın birçok önemli örneği İspanya'da bulunmaktadır. 19. yüzyılın ortalarında, İspanya'daki İslam üslubundan büyük ölçüde etkilenen Katalan mimar Antoni Gaudí'nin eserleriyle bir canlanma hareketi yaşandı.
Abbâsîler Dönemi (750-1258): Bağdat ve Samarra şehirleriyle daha planlı, geniş ölçekte İslâm mimarlığı gelişti.
Yine sonraki dönemlerde hüküm süren Samani, Gazneli, Karahanlı, Selçuklu, İlhanlı, Harezmşah, Osmanlı, Safevi, Babür ve Kaçar gibi İslâm uygarlıkları sayesinde Anadolu, Balkanlar, İran, Endülüs, Orta Asya ve Hindistan’da farklı kültürlerin yaşadığı etkileşim sonucu çok çeşitli cami, medrese, saray ve külliyeler ortaya çıkarak İslâm mimarisi dünyanın öncü mimarilerinden biri haline geldi.
Sonuç:
İslâm’ın doğuşuyla birlikte Medine merkezli gelişen mimari, başlangıçta sadelik ve işlevselliğe dayanıyordu. Ancak bu çekirdek yapı ve şehir düzeni, ilerleyen yüzyıllarda ortaya çıkan gelişim ve değişimlerle büyük bir medeniyetin mimari temellerini oluşturdu.