İNSANLARIN HAYIRLISI İNSANLARA FAYDALI OLANDIR

İNSANLARIN HAYIRLISI İNSANLARA FAYDALI OLANDIR
 
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ey mü'minler!... Ölülerinizin güzel hallerini söyleyiniz, kötü hallerini söylemekten çekininiz." buyurdular. 
İnsan başkalarının hayrına çalışmalıdır, başkalarının kemalatını itiraf etmelidir.
Yoksa onun bunun fena hallerini araştırmak, bunları dile dolayıp teşhir etmek en kötü bir harekettir. 
Bilhassa ölüp gitmiş, kendi amellerinin sevap veya cezasına kavuşacak olan bir din kardeşimizin şahsına ait bulunan kötü hallerini söylemek asla caiz görülemez.
Onun güzel hallerini söylemelidir ki hakkında rahmet okumaya vesile olsun.
Ancak bir şahsın bid'at ve zulüm gibi dine uymayan, insanlara zararlı olan bir hali bulunursa halkı ondan sakındırmak için bunu söylemek lâzım gelir. 
Bunları söylemek ve elden gelirse men etmeye çalışmak mühim bir vazifedir. 
Fakat insanların şahıslarına ait bazı kusurlarını görüp de bunu orada burada söyleyip durmak insanlığa yakışmaz. 
"Cihanda bî-kusur insan bulunmaz. / Velâkin her kusur teftiş olunmaz."
Yani kusursuz insan olmaz, öyleyse her kusura bakılmaz. denilmiştir. 
İnsan, kendi kusur ve ayıplarını görüp kurtulmaya çalışmalıdır. 
İnsanların ayıplarını araştırmak ayıptır. Kendi ayıplarını gören başkalarının ayıplarını göremez.
Öyle kimseler vardır ki, kendilerinin birçok kusurları olduğu halde onları görmezler de başkalarının en ufak bir kusurunu bile görmekten kendilerini alamazlar.
Maamafih kusur sahipleri de kendilerine bir iyilik olmak üzere hakikî mü'minler tarafından yapılacak nasihatleri, hatırlatmaları memnuniyetle karşılamalıdırlar. 
Bu bir insanî vazifedir.
Hazreti Ömer, radıyallahü teâlâ anh demiştir ki: "Bana ayıplarımı gösteren kimseye Allâhü Teâlâ rahmet etsin."

HİKAYE ZAMANI
Gençlik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir...!
Bir kasabada çok güzel bir kız yaşar.
Her yerden isteyenleri gelir ama kız hiç kimseyi beğenmez ve kimsenin teklifini kabul etmezmiş.
Kızla aynı kasabada yaşayan birde genç vardır oda kızı çok sever ve kıza görücü göndermiş, kız bu gencin teklifini de kabul etmemiş.
Bunun üzerine genç çok üzülmüş ve o kasabayı terk etmiş başka şehre gitmiş.
Aradan yıllar geçmiş ve delikanlı doğduğu toprakları özlemiş.
Yıllar sonra doğduğu kasabaya dönmüş.
Sabah uyandığında aklına yıllar önce evlenmek istediği, kasabanın güzel kızı gelmiş.
Otelden çıkmış ve gördüğü yaşlı bir adama kızı sormuş.
Yaşlı adam az ilerde güzel bahçe içinde bir ev göstermiş, kızın orada oturduğunu söylemiş.
Delikanlı kızın nasıl biriyle evlendiğini merak etmiş.
Bir köşede beklemeye başlamış, bir müddet sonra kızı yaşlıca pekte hoş görünmeyen bir adamı yolcu ederken görmüş.
Üstelik zengin bir adam da değilmiş.
Adam gittikten sonra delikanlı kapıyı çalmış, kendini tanıtmış.
Sonra niye bu adamla evlendiğini kıza sormuş
Kız söylerim ama bir koşulla demiş.
Delikanlıyı evin arkasında büyük bir gül bahçesine götürmüş.
Bu bahçenin en güzel gülünü bana getirirsen sana niye bu adamla evlendiğimi söyleyeceğim demiş.
Ama asla geri yürümek yok bahçede, arkana bakmak yok en güzel gülü istiyorum sadece demiş.
Delikanlı memnuniyetle demiş ve girmiş bahçeye.
Çok güzel sarı bir gül görmüş karşısında tam elini güle uzatmışken, az ötede pembe bir gonca görmüş. Ona uzanırken gözüne kadife kırmızı bir gül ilişmiş.
Derken birde bakar ki bahçenin sonuna gelmiş.
Kıza verdiği söz aklına gelmiş ve geri dönememiş.
Mecburen bulduğu alelade, hatta solmaya yüz tutmuş bir gülü mahcup bir şekilde kıza götürmüş.
Kız gülü görünce gülümsemiş.
Delikanlıya bilmem aldın mı cevabını demiş.
Herzaman daha iyisini bulmak isterken ömur geçer ve sen en son bulduğuna razı olmak zorunda kalırsın.
Allah’ın kullarını Allah’a sevdirmek şöyle olur
Cenab-ı Hak, namaz kılan, oruç tutan, zikir eden, ihlâs ve takva sahibi olan, Peygamberimizin (sav) sünnetine tabi olan, sözün özü, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden kullarını sever.
O halde kim, bir insanı Allah’ın emir ve yasaklarına uyması için irşad ederse ve o kişi de bu irşaddan istifade edip Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederse, işte o kişi Allah’ın bir kulunu Allah’a sevdirmiş olur. Demek “Allah’ın kullarını Allah’a sevdirmek” ifadesi ile kastedilen mana, Allah’ın sevdiği sıfatları bir kulun kazanabilmesi için o kulu irşad etmek ve ona hakkı anlatmaktır.
Kim Allah’ın farzlarını yerine getirirse Allah-u Teâlâ onu sever. Kim de bir kişinin bu farzları eda etmesi için onu irşad eder ve ona hidayetin yolunu gösterirse, Allah-u Teâlâ bu kişiyi de yaptığı aracılıktan dolayı sever.
Hadis-i şerifin devamında geçen “Allah’ı kullarına sevdirmek” ise, Cenab-ı Hakk’ı kuluna tanıtarak Allah’ı sevmesine vesile olmaktır.
Şöyle ki; Bütün güzelliklerin, bütün iyiliklerin, bütün kemallerin ve bütün hayırların sahibi olan Mevla-i  Teâlâ, eğer kulları tarafından tanınırsa muhakkak ki sevilir.
Cenab-ı Hakk’ı sevmeyenler, sadece onu tanımayanlardır. O halde Allah’ı kullarına sevdirmek, Allah-u Teâlâ’yı, O’nun isim ve sıfatlarını kullarına öğretmekten geçer.
Bu makamda, Allah-u Teâlâ ile Hz. Davud arasında geçen bir mükâlemeyi nakletmek istiyorum. Bu sayede Allah-u Teâlâ’yı kullarına nasıl sevdireceğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Cenab-ı Hak Davut (as)’a şöyle dedi: “Ey Davut! Beni sev, beni seveni de sev ve beni kullarıma sevdir.” Bunun üzerine Davut (as) dedi ki: “Ya Rabbi! Sen biliyorsun ki ben seni seviyorum, seni seveni de seviyorum. Lakin seni kullarına nasıl sevdireceğim?”
Davud (as)’ın bu sorusu üzerine Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: “Kullarıma benim ayetlerimi, nimetlerimi ve belalarımı hatırlat!”
Demek’ki Cenab-ı Hakk’ı sevdirmenin yolu, Allah’ın ayetlerini, nimetlerini ve belalarını anlatmak ile olur. Çünkü insan, ancak kendisine iyilik yapanı, ikram ve ihsanda bulunanı sever ve adeta ona kul olur.
Kendisine ulaşan büyün iyiliklerin Cenab-ı Hak’tan geldiğini yakînen bilen, Allah’ın ayetlerinden haberdar olan ve Allah’ın azabını bilen kişi, elbette Allah’ı sevecek ve kendisini Allah’a sevdirmek için gayret edecektir. Ne mutlu Allah’ı sevenlere ve Allah tarafından sevilenlere!
Ya Rabbi, bizlere seni hakkıyla sevmeyi ve senin tarafından sevilmeyi ihsan et. 
Ya Rabbi, bizleri seni seven ve senin tarafından sevilen kullar zümresine ilhak eyle.
Ya Rabbi, seni sevmeyi ve senin tarafından sevilmeyi hayatımızın en büyük gayesi eyle. Bu gaye dışındaki her şeyi gözümüzde küçült. 
Râbia-tül Adeviyye hazretlerinin şu duasının hakikatine ulaşmayı bizlere de nasip eyle:
“Ya Rabbi, eğer sana ibadet etmem cehennem korkusundan ise beni cehenneme at. Eğer cennete girmek ümidi ile ibadet ediyorsam cennetini bana yasak eyle. Eğer sırf senin rızan için, sen ama sen olduğun için ibadet ediyorsam, baki olan cemalin ile müşerref eyle. 
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.