SiyasetHaber Girişi : 30 Mayıs 2025 15:05

HÜDA PAR Meclise İki Kanun Teklifi Sundu

HÜDA PAR Meclise İki Kanun Teklifi Sundu
HÜDA PAR Vatandaşlık Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair ve ailenin korunması - sapkınlığın suç sayılmasına yönelik kanun tekliflerini meclise sunuldu.

HÜDA PAR’ın resmi internet sitesinde kanun tekliflerine ilişkin yayınladığı detaylar:  
 

 

“HÜDA PAR’DAN AİLENİN KORUNMASI VE SAPKINLIĞIN SUÇ SAYILMASI İÇİN KANUN TEKLİFİ

 

HÜDA PAR, ailenin korunması ve sapkınlığın suç sayılması için Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi verdi. Kanun teklifinin gerekçesinde, ahlaki yozlaşmanın önüne geçilmesi ve sapkınlık propagandasının yasaklanması gerektiğine değinildi.

 

HÜDA PAR Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu,  Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, Batman Milletvekili Serkan Ramanlı ve Mersin Milletvekili Faruk Dinç’in imzasını taşıyan teklifin temel amacı; genel ahlak, haya ve edep gibi toplumsal değerlerin zedelenmesini önlemek, kamu düzenini ve aile kurumunu tehdit eden fiillerle daha etkin mücadele edilmesini sağlamak olarak açıklandı.

 

HÜDA PAR tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan Türk Ceza Kanunu, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin gerekçesinde, “Halkın ortak edep, haya ve iffet duygusunun, genel ahlakın korunması ve kamu düzeninin sağlanması amaçlanmıştır.” vurgusu yapıldı.

 

“Hayasızca Hareketler” suçuna daha ağır ceza gelecek

 

Teklif, mevcut Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 225. maddesinde düzenlenen "Hayasızca Hareketler" suçunu yeniden düzenlemeyi amaçlıyor. Buna göre, alenen cinsel ilişkide bulunan kişilere verilen cezanın 2 yıldan 8 yıla kadar hapis olarak artırılması öngörülüyor. Alenen hayasızca hareketlerde bulunan veya teşhircilik yapan kişilere ise 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası verilmesi teklif ediliyor.

 

Sapkınlık suç kapsamına alınacak

 

HÜDA PAR’ın kanun teklifinin gerekçesinde ayrıca, "Aynı biyolojik cinsiyette olanlar arasındaki her çeşit cinsel ilişki ve davranışların teşvik edilmesi, özendirilmesi ve propagandasının yapılması" da yeni bir suç olarak tanımlanarak 3 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu suçun her türlü yazılı, görsel, işitsel, klasik veya dijital iletişim ve bilişim vasıtalarıyla işlenmesi halinde ise cezanın yarı oranında artırılması talep ediliyor.

 

RTÜK'e sapkın yayınları engelleme yetkisi

 

Kanun teklifi, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 8. maddesinde de değişiklik yapılmasını öngörüyor. Yapılan düzenlemeyle, "Aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi veya cinsel davranışı teşvik edip özendiremez, propagandasını yapıp yayamaz." hükmünün eklenmesi ve bu düzenlemeyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) bu tür yayınları denetlemesi ve engellemesi amaçlanıyor.

 

HÜDA PAR’ın ailenin korunması ve sapkınlığın suç sayılması için verdiği kanun teklifinde öne çıkan değişiklikler şöyle:

 

TCK Madde 225 (Hayasızca Hareketler):

 

Aleni cinsel ilişki cezası 2 yıldan 8 yıla çıkarılıyor.

Aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasında işlenmesi halinde ceza bir kat artırılacak.

Sapkın ilişkileri "teşvik, özendirme veya propaganda" yapanlara 3-5 yıl hapis; iletişim araçlarıyla yapılması durumunda ceza yarı oranında artırılacak.

 

TCK Madde 230 (Aile Düzenine Karşı Suçlar):

 

"Biyolojik cinsiyetini gizleyerek evlenme" fiili 1-3 yıl hapis cezası kapsamına alınıyor.

 

RTÜK Denetimi:

 

Radyo, TV ve dijital yayınlarda sapkın ilişkilerin teşvik edilmesi yasaklanıyor; RTÜK’e denetim yetkisi veriliyor.

 

HÜDA PAR’ın TBMM Başkanlığı’na verdiği kanun teklifinin tamamı:

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

 

 

 

Türk Ceza Kanunu, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi ve gerekçesi ekte sunulmuştur.

 

 

                                              

Zekeriya YAPICIOĞLU                                                                               Şahzade DEMİR

HÜDA PAR Genel Başkanı                                                                      Gaziantep Milletvekili

İstanbul Milletvekili

 

 

 

 

Serkan RAMANLI                                                                          Faruk DİNÇ

Batman Milletvekili                                                                                  Mersin Milletvekili

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GENEL GEREKÇE

Halkın edep, ar ve haya duygularının korunması, hem sağlıklı bir toplum inşası hem de genel ahlak açısından hayati öneme sahiptir. Toplumsal kültürden ve ahlak anlayışından, ortak değer yargılarından kaynaklanan bu duyguların zedelenmesi, değersizleştirilmesi ahlaki çürümeye ve giderek sosyal dokunun sarsılmasına neden olmaktadır.

Toplumun ortak ar ve haya duygularını inciten, edep, iffet ve ahlak temizliğine saldırı niteliğindeki her türlü hareket, tutum ve davranış hayasızca hareket kapsamında değerlendirilebilir. Genel ahlak anlayışını ihlal edip başkalarının haya duygularını rencide eden hayasızca hareketler, diğer kişilerde ve toplumda rahatsızlık uyandırıp toplumsal düzen ve ahengi bozduğundan kamu düzenini de ihlal edici niteliktedir. Genel ahlakın korunması, kamu düzeninin sağlanması için hayasızca hareketlerin suç olarak kabul edilip cezalandırılması gerekmektedir.

Hayasızca hareketler suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ikinci kitabında “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, yedinci bölümü olan “Genel Ahlaka Karşı Suçlar” bölümünde  225. maddede düzenlenmiştir. Sadece alenen cinsel ilişkiyi ve teşhirciliği suç sayan bu düzenlemenin, değişen şartlar, benzer suç tiplerindeki artış ve çeşitlilik, suçun ifsat edici ve yıkıcı etkisi  dikkate alındığında yetersiz ve etkisiz kaldığı görülmektedir. Düzenleme, suçun nitelikli hallerine yer vermediği gibi suç için öngörülen ceza da caydırıcı olmaktan uzaktır.

Ahlaki yozlaşmanın, toplumun her kesimini ve kurumunu derinden sarstığı ve tamiri zor tahribatlara neden olduğu gerçeği karşısında toplumsal ihtiyaç ve talepler de dikkate alınarak “Hayasızca Hareketler” suçu yeniden düzenlenmiş, suçun nitelikli hallerine yer verilerek caydırıcı yaptırımlar öngörülmüştür. Böylece halkın ortak edep, haya ve iffet duygusunun, genel ahlakın korunması ve kamu düzeninin sağlanması amaçlanmıştır.

Aynı cinsiyetten bireyler arasındaki cinsel birliktelikleri savunan, bunu teşvik edip propagandasını yapan ifsat edici hareket, tutum ve davranışlar insan fıtratını, nesli, aileyi ve nihayetinde toplumsal yapıyı ve değerleri yıkıcı faaliyetlerdir.

“Cinsiyet tercihi ve özgürlüğü” adı altında cinsiyetsizliği odak noktasına koyan bu anlayış ve sapkın ideolojiler, marjinal şekilde tezahür etse de oluşturdukları tahribat her geçen gün artmaktadır. Aile birliğini, evliliği, her türlü toplumsal, ahlaki ve manevi değeri gereksiz gören ve değersiz göstermeye çalışan bu anlayış ve hareketler, saldırgan bir tavırla sapkın ideolojilerini ve yaşam tarzlarını topluma dayatmaktadır. Bu anlayışta olanların örgütlü ve organize şekilde ve küresel güçlerin desteği ve yönlendirmesi ile hareket ettikleri de dikkate alındığında bu anlayış ve oluşumların kamu düzeni, toplumun birlik ve bütünlüğü ve genel ahlak için de ciddi bir tehdit oluşturduğu açıktır.

Söz konusu sapkın anlayış ve hareketlerin normalleşmesi ve yaygınlaşması halinde evliliklerin ve dolayısıyla nüfusun azalacağı, aile kurumunun zarar göreceği muhakkaktır. Nesil emniyetini de tehlikeye düşüren bu durum ülkenin nüfus politikasına ve stratejik hedeflerine de zarar vermektedir. Ülkemizde nüfus artış hızının dikkat çekici şekilde düştüğü, dinamik genç nüfusun oransal olarak azaldığı da dikkate alındığında geleceğimizi doğrudan ilgilendiren bu sorun için etkili tedbirlerin alınması elzemdir.

 

Aynı cinsiyette olanların evliliğini, birlikteliğini savunan kesimler, eşitlik ve kadın hakları kavramlarını istismar ederek güçlü propaganda imkânlarıyla sapkın düşünce ve ideolojilerini yaygınlaştırmaya çalışmaktadırlar. Bu çevreler, televizyon, radyo ve diğer iletişim ve bilişim kanallarını kullanarak, sosyal medya, basın yayın, sinema, dizi, film ve reklam yoluyla etki alanlarını her geçen gün genişletmektedirler. Bireysel bir sapkınlık veya nefsani düşkünlük olarak başlayan bu hareketler, küresel güçlerin teşvik ve yönlendirmesiyle bir yaşam tarzı dayatmasına ve toplumsal yapıyı çökertme amaçlı bir ideolojiye dönüştürülmüştür. Bu nedenle genel ahlaka ve aile düzenine karşı işlenen bu ciddi suçla mücadele etmek ertelenemez bir gereklilik haline gelmiştir.

 

Teklifle aleni cinsel ilişki ve hayasızca hareketler suçlarının cezaları artırılmış, bu suçların aynı cinsiyetten kişiler arasında işlenmesi suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. Ayrıca aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi veya cinsel davranışı sergileyen, teşvik eden, özendiren, herhangi bir şekilde bunu yayan ve propagandasını yapan kişilere de ceza öngörülmektedir. Bu suçun radyo, televizyon ve her türlü iletişim yayın kanalları kullanılarak sinema, film, dizi, reklam ve benzeri yollarla işlenmesinin önüne geçilmesi için Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenmesi de öngörülmüş ve bu yönde düzenleme yapılmıştır.

Teklifle ayrıca, söz konusu faaliyetlerin şirket, dernek, vakıf ve diğer tüzel kişiler vasıtasıyla da yürütülebileceği dikkate alındığında bu tüzel kişilere, TCK’daki tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanması hüküm altına alınmıştır.

Kadın ve erkeğin evliliği ile kurulan, maddi manevi değerlerin, kültürün bünyesinde vücut bulduğu aile kurumu, toplum ve medeniyetimizin temel taşı ve nüvesidir.

Sağlam bir aile yapısı, ilerleme ve gelişmenin, refah ve huzurun ön şartıdır. Bu nedenle aileyi koruyacak ve güçlendirecek mekanizmaların işlevselliği önem arz etmektedir. Dini, ahlaki, milli ve manevi değerler, bu konuda önemli rol icra etse de pozitif hukuk normlarının yaptırım gücüne de ihtiyaç duyulmaktadır.

İnsan, kadın ve erkek olarak yaratılmış olup ancak karşı cinsiyetteki birisi ile evlilik birliği kurabilir. Tarih boyunca medeni toplumlar ve devletler aile hukukunu, evlilik kurumunu bu ilke üzerine tesis etmişlerdir. Cari hukuk sistemlerinde de genel kabul gören bu kadim ve fıtri ilke, evrensel geçerliliğini korumaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de 16.maddesinde yetişkin erkeklerle kadınların evlenme hakkına değinerek bu ilkeye yer vermiştir.

İnanç ve değerlerimizle şekillenen toplumsal düzenimiz ve mevcut hukuk sistemimize göre de evlilik birliği ancak kadın ile erkek arasında kurulabilir. Bunun aksini savunan düşünce ve faaliyetler, insan tabiatını ve varoluşunu, aileyi ve toplumsal düzeni bozmayı, yok etmeyi hedeflemektedir. Cinsiyetsizleştirme ve cinsiyet değiştirme faaliyetleri de dikkate alındığında evliliğe, aile kurumuna zarar veren fiillerin suç olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

5237 sayılı Kanun’un İkinci Kitap, Üçüncü Kısım, Sekizinci Bölümünde “Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören” başlıklı 230. maddede aile düzenine karşı suçlar düzenlenmiştir. Evlilik birliğinin ve dolayısıyla ailenin korunmasını amaçlayan bu düzenlemenin, evlilik kurumuna, aile düzenine yönelik yeni ve ciddi tehlikeler karşısında güncellenmesi gerekmektedir. Teklifle Anayasa Mahkemesinin iptal kararları nedeniyle değişen içeriğe uygun olarak madde başlığı değiştirilmiş ve eklenen fıkra ile biyolojik cinsiyetini gizlemek suretiyle bir başkasıyla evlenme fiili suç olarak düzenlenmiştir.

Genel ahlakın ve kamu düzeninin korunmasındaki önemi nedeniyle, hayasızca hareketler suçunun etkili bir soruşturma ve yargılama ile caydırıcı yaptırımının sağlanması amacıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 91. ve 100. maddelerinde düzenleme yapılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MADDE GEREKÇELERİ

 

MADDE 1-5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ikinci kitabında “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, yedinci bölümü olan “Genel Ahlaka Karşı Suçlar” bölümünde 225. maddede düzenlenen “Hayasızca Hareketler” suçu yeniden düzenlenmiştir.

Birinci fıkrada alenen cinsel ilişki suçu düzenlenmiş ve ceza miktarı artırılmıştır.

İkinci fıkrada genel olarak hayasızca hareketler ve teşhircilik suçu düzenlenmiştir.

Üçüncü fıkrada suçun aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasında işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir.

Dördüncü fıkrada aynı biyolojik cinsiyette olanlar arasındaki her çeşit cinsel ilişki ve davranışların teşvik edilmesi, özendirilmesi ve propagandasının yapılması suç olarak düzenlenerek cezalandırılması amaçlanmaktadır. Suçun her türlü yazılı, görsel, işitsel, klasik veya dijital iletişim ve bilişim vasıtalarıyla işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

Beşinci fıkrada, dördüncü fıkradaki suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Düzenlemeyle toplumun ortak haya duygusunun iffet, edep ve ahlak temizliğinin, genel ahlakın ve kamu düzeninin korunması amaçlanmaktadır.

 

MADDE 2- Türk Ceza Kanununun Aile Düzenine Karşı Suçlar bölümünde 230.maddeye eklenen fıkra ile yeni bir suç ihdas edilerek biyolojik cinsiyetini gizlemek suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma fiili suç olarak düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 27/5/2015 tarihli ve E.: 2014/36, K.: 2015/51 sayılı Kararı ile maddenin beşinci ve altıncı fıkraları iptal edildiğinden madde başlığı da yeni içeriğe uygun olarak değiştirilmiştir.

Değişiklikle evlilik kurumunun ve aile düzeninin sapkın anlayış ve fiillerin zararlı etkilerine karşı korunması amaçlanmıştır.

 

MADDE-3-6112 sayılı Radyo Televizyon Üst Kurulu Kanununda Yayın Hizmetleri İlkelerini düzenleyen 8. maddesinin birinci fıkrasının s bendi yeniden düzenlenmiştir. Yeni düzenleme ile aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi veya cinsel davranışı teşvik edip özendiren, propagandasını yapıp yayan yayınların engellenmesi amaçlanmıştır.

 

MADDE 4-Türk Ceza Kanunu 225.maddede düzenlenen suçun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 91/4 maddesi kapsamında daha etkili şekilde soruşturulması hedeflenmektedir.

 

MADDE 5- Türk Ceza Kanunu 225.maddede düzenlenen suçun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 100/3 maddesi kapsamında etkili şekilde soruşturulması hedeflenmektedir.

 

MADDE 6-Yürürlük maddesidir.

 

MADDE 7-Yürütme maddesidir.

 

 

 

 

 

 

TÜRK CEZA KANUNU VE DİĞER BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 225 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 225- (1) Alenen cinsel ilişkide bulunan kişi iki yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Alenen hayasızca hareketlerde bulunan veya teşhircilik yapan kişi bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasında işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi veya cinsel davranışı teşvik eden, özendiren, herhangi bir şekilde bunu yayan veya propagandasını yapan kişilere üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun her türlü yazılı, görsel, işitsel, klasik veya dijital iletişim ve bilişim vasıtalarıyla işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Dördüncü fıkradaki suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

MADDE 2- 5237 sayılı Kanunun 230 uncu maddesinin başlığı “Birden çok evlilik, hileli evlenme” şeklinde değiştirilmiş ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.

(4) Biyolojik cinsiyetini gizlemek suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptıran kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

MADDE 3- 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (s) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Aynı biyolojik cinsiyetten kişiler arasındaki cinsel ilişkiyi veya cinsel davranışı teşvik edip özendiremez, propagandasını yapıp yayamaz. Kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.”

MADDE 4-4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 91 inci maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinin dokuzuncu alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“9.Hayasızca hareketler (madde 225), fuhuş (madde 227)”

MADDE 5- 5271 sayılı Kanun’un 100’üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinin onuncu alt bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki alt bent eklenmiş, diğer alt bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

“11. Hayasızca hareketler (madde 225) ve fuhuş (madde 227)”

MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

 

 

VATANDAŞLIK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

Teklife göre; evrensellik ilkesinin, ilgili kanunda düzenleniş şekline göre bahsi edilen maddede sayılan suçların ülke dışında işlenmesi halinde, failin ve mağdurun vatandaşlığına bakılmadan, failin Türkiye’de bulunması da gerekmeden hakkında Türk kanunları uygulanabilecektir. Bu nedenle, belirtilen suçlar, yurt dışında bir yabancı tarafından yabancılara karşı işlenmiş olsa ve kendisi de yurt dışında bulunsa dahi, Türkiye’de cezai kovuşturmaya konu olabilecektir.

 

Partimizin vatandaşlık kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi şöyle:

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

 

 

 

Türk Ceza Kanunu ve Türk Vatandaşlığı Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi ve gerekçesi ekte sunulmuştur. 

 

 

                                              

                                                                                   Zekeriya YAPICIOĞLU

İstanbul

 

 

 

 

GENEL GEREKÇE

 

Soykırım ve insanlığa karşı suçlar, İkinci Dünya Savaşı’nın faillerini yargılamak üzere kurulan ve ad hoc nitelikli Nüremberg Mahkemesi Şartı kapsamında düzenlenmiş suçlar olarak, insan haklarını ilgilendiren sonraki pek çok uluslararası antlaşmaya konu olmuştur.

Nitekim soykırımın önlenmesine ilişkin olarak BM tarafından hazırlanan Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1948 tarihli ve 260 A (III) sayılı Kararıyla onaylanarak imzaya açılmış ve Türkiye de bu Sözleşmeyi 23.3.1950 tarih ve 5630 sayılı Kanun uyarınca çekince koymaksızın onaylamıştır.

Literatür ve mahkeme kararlarında soykırım, en ağır uluslararası suçlardan biri olarak nitelendirilmekte ve bu konudaki yasak, uluslararası hukukun emredici kuralları arasında kabul edilmektedir. Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 1. maddesi soykırımı, “ister barış ister savaş zamanında işlenmiş olsun bir uluslararası hukuk suçu” olarak tanımlamakta, 5. maddesi ise taraf devletlere bu suçu önleme ve cezalandırma yükümlülüğü getirmektedir.

Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesi soykırım suçunu oluşturan eylemleri tanımlamaktadır. Buna göre ulusal, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla işlenen fiiller, soykırım suçunu meydana getirmektedir.

Nuremberg Mahkemesi Şartına göre savaştan önce veya savaş sırasında sivil nüfusa karşı işlenen öldürme, imha, köleleştirme, işkence, eziyet, sürgün gibi dini, siyasal ya da ırksal saiklerle işlenen cürümler insanlığa karşı suç kapsamında sayılmaktadır. Şart, bu suçlardan birinin işlenmesi için hazırlanan plan ve komplolara yahut icraya katılan tüm organizatörler, liderler ve azmettirenlerin işlenen tüm cürümlerden sorumlu olacağını düzenlenmiştir.

İnsanlığa karşı suçlar aynı zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsünün de 7. maddesinde düzenlenmiş olup, jus cogens / emredici kurallar niteliğindedir. Buna göre öldürme, toplu yok etme, köleleştirme, sürgün, cinsel suçlar, özgürlükten mahrum etme gibi doğrudan sivillere yönelmiş suçlar mutlak şekilde yasaklanmıştır. İnsanlığa karşı suçlar, savaş suçları gibi iki devlet arasında süregelen çatışma sürecinde değil; işgal veyahut diğer hukuka aykırı saldırılarda da işlenebilmektedir.

5237 sayılı TCK’nın 13. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yurt dışında işlenmiş olan soykırım suçunun ve insanlığa karşı suçların Türkiye’de kovuşturulması açısından evrensellik ilkesi kabul edilmiştir. Zira insanlığa karşı suçların mağduru tüm insanlık olarak kabul görmekte, bu suçların vahameti uluslararası barış ve huzur ortamını tehdit etmektedir. Bu da bu suçların faillerinin en etkin biçimde soruşturulmasını ve kovuşturulmasını gerekli kılmaktadır.

Evrensellik ilkesinin, ilgili kanunda düzenleniş şekline göre bu maddede sayılan suçların ülke dışında işlenmesi halinde, failin ve mağdurun vatandaşlığına bakılmadan, failin Türkiye’de bulunması da gerekmeden hakkında Türk kanunları uygulanabilecektir. Bu nedenle, belirtilen suçlar, yurt dışında bir yabancı tarafından yabancılara karşı işlenmiş olsa ve kendisi de yurt dışında bulunsa dahi, Türkiye’de cezai kovuşturmaya konu olabilecektir.

5237 sayılı TCK’nın 76. ve 77. maddelerinde soykırım ve insanlığa karşı suçlar tanımlanmaktadır. Ancak bu suçlar, yurt dışında bir yabancı tarafından ve yabancıya karşı işlenmiş ise sadece Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye’de cezai tahkikata başlanabilmektedir. Bu suçların faillerinin kendi devlet kademelerinde önemli rollerde de bulunabildikleri düşünüldüğünde, çoğunlukla siyasi ilişkiler gerekçe gösterilerek hükümetler tarafından göz ardı edilmekte ve faillere yönelik mekanizma işletilmemektedir. Böylece Türkiye’nin de taraf olduğu Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 5. maddesinde belirtilen taraf devletlere bu suçu önleme ve cezalandırma yükümlülüğü yerine getirilmemektedir.

İç hukukumuzda, uluslararası boyutu olan önemli konularda genel bir uygulama olarak TBMM’nin onayı esas alınır. Savaş ilanı, sınır ötesi harekâtlar, yabancı ülkelere asker gönderme veya yabancı ülke askerlerini kabul etme, uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri kanunla uygun bulma örneklerinde olduğu gibi devletin en stratejik adımlarında TBMM’nin onayına başvurulur.

Uluslararası boyutları olan soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlarda rol alanların, mevcut yasalarımız kapsamında yargılanması gerekirken dava açma sürecinin salt siyasi veya idari makamların talepleriyle sınırlandırılması, cezalandırma mekanizmasını etkisiz kılmaktadır. Uluslararası siyasi dengeler gözetilmesi sebebiyle bir hükümet tasarrufu kabilinde olan adalet bakanının talebinin, TBMM’ne dolayısıyla halkın temsilcilerine de verilmesi, yargı makamlarının da millet adına karar verdiği düşünüldüğünde daha isabetli olacaktır. Sınır aşan askeri konularda tam yetkili olan TBMM, soykırım ve insanlığa karşı suçların faillerinin yargılanmasına da isabetli bir zeminde karar verebilecektir. Zira doğası itibariyle müzakere ve istişare mekanizması olan meclis, evleviyet ilkesi gereği siyasi pozisyonunu bu kararda da gösterebilecektir. Bu anlamda soruşturma açılmasını talep etme yetkisinin salt yürütme eliyle değil yasama organı eliyle de kullanılması, suçluların uluslararası dengeler ve siyasi mülahazalarla yargılanmaktan kurtulması sonucunu engelleyebilecektir.    

Ayrıca, 5237 sayılı Kanun’un İkinci Kitap, Birinci Kısım, Birinci Bölümünde yer alan suçlara iştirak eden Türk vatandaşı ya da çifte vatandaşlık hakkına sahip kişilerin hiçbir şarta bağlı olmadan yargılanabilmelerinin önünün açılması, çifte vatandaşlığa sahip olan kişilerin vatandaşlıktan çıkarılması, Türkiye’deki mal varlıklarına el konularak hazineye devredilmesi, anılan faillerin ilgili suçlara iştirak etmesinde caydırıcı rol icra edecektir.

 

 

MADDE GEREKÇELERİ

 

MADDE 1- İnsanlığa karşı işlenen suçlar dolayısıyla Türkiye’de yargılama yapılabilmesinin Adalet Bakanının talebinin yanı sıra meclisin alacağı bir karar üzerine de mümkün olabilmesinin önü açılmaktadır.

 

MADDE 2- Hükûmetin izni olmaksızın bir yabancı veya yabancı Devlet hizmetinde asker yazılanlardan, asker yazıldığı Devletin TCK’nun 76 ncı ve 77 nci maddelerinde tanımlanan suçları işlemiş olması halinde fiilen askerlik yapan kimsenin 78 inci madde kapsamında değerlendirilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Ayrıca, izin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapması sebebiyle Türk vatandaşlığının kaybettirilmesine karar verilenlerin Türkiye’deki mallarının tasfiyesi öngörülmüştür.

 

MADDE 3- 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 29/1 maddesinin (c) bendiyle düzenlenmiş bulunan “izin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü olarak askerlik yapanlar”ın vatandaşlıklarının kaybettirilebileceği hükmüne, bu kişilerden soykırım ve insanlığa karşı suçların işlenmesine katılanların Türk vatandaşlıklarının kaybettirilmesi, emredici bir hüküm olarak ilave edilmiştir.

 

MADDE 4- İzin almaksızın yabancı bir devlet hizmetinde gönüllü askerlik yaparak soykırım ve insanlığa karşı suçları işleyen ve bu sebeple Türk vatandaşlığı kaybettirilen kişilerin, Türkiye’de tasfiye edilen mallarının Aile ve Gençlik Fonuna kaynak olarak aktarılması öngörülmüştür.

 

MADDE 5- Yürürlük maddesidir.

 

MADDE 6- Yürütme maddesidir.

 

 

TÜRK CEZA KANUNU VE TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

 

MADDE 1- 5237 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına “Adalet Bakanının talebi” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda alacağı karar” ibaresi eklenmiştir.

 

MADDE 2- 5237 sayılı Kanunun 320 nci maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

 

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.