HER GÜNE BİR HİKAYE

Bir yılan, süzüle süzüle bir evin garajına girer. Sessizce ilerlerken, sürünerek geçtiği bir rafı sarsar ve rafta duran bir testere, raftan tam önüne düşer. Yılan testere düşer düşmez bir reflekse, testereye kuyruğu ile hafifçe vurur. Testereye vurduğu yeri küçük bir yara alır. Yılan bu yaralanmadan dolayı canı yanınca, bu kez testereye saldırır ve onu ısırır. Isırması ile ağzının fena halde yaralanması bir olur. 

Neler olduğunu anlayamayan yılan, testerenin kendisine zarar verdiğini gördüğünden, testereyi öldürmek üzere var gücüyle onu çepeçevre sarar. Elbette canı daha çok yanar.

Ne acıdır ki, yılan testereyi boğacağını düşünerek daha da sıkı sardıkça, her yanı yaralanır ve feci şekilde can verir.

*

Bu hikaye, insanlığın öfkesine, nefretine verilebilecek önemli bir örnektir. 

Bazen insanlar, öfke ile hareket ederek, kendisini incitenleri incitmek için uğraşır. Ancak ne yazık ki farkında bile olmadan kendilerini harap ederler.


KISSADAN HİSSE;

Bu nedenle, durmayı bilmeli ve aslında durmanın, kendisi için bir mutluluk olduğunu anlamalıdır. 

İnsanın karakteri ile tavrı birbirine karışmamalıdır. 

Kişinin karekteri kim olduğu ile ilgilidir. Oysa tavrı, karşısındakinin kim olduğu ile ilgilidir. 

Bu nedenle, karşınızdakine göstereceğiniz tavır, sizi ona benzetmemelidir.    

Şems-i Tebrizi der ki: “Anladım ki insanlar: Susanı korkak, görmezden geleni aptal, affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysa ki, biz istediğimiz kadar hayatımızdadırlar. Göz yumduğumuz kadar dürüsttürler ve sustuğumuz kadar insandırlar.”

Bütün mesele de bu aslında.


VESSELAM 

Adnan KESİK