En büyük savaş İyilik ve kötülük

İnsanın En Derin Bahçesi

I. Karanlığın Fısıltısı

İnsan çoğu zaman kötülüğü dışarıda arar.
Kimi zaman acımasız dünyada, kimi zaman uğradığı ihanette, kimi zaman ise zamanın adaletsizliğinde…
Oysa kötülük, gökyüzünde saklanmaz. Ne zamanın sert ellerinde ne de dünyanın çetin yüzünde…
Onun gerçek yurdu, insanın kendi kalbidir.

Kalp, görünmeyen bir bahçedir. Sessiz, gizli, derin…
Ve o bahçede her insan, iki farklı tohum taşır: biri kötülüğün tohumu, diğeri iyiliğin tohumu.
İnsan hangi tohumu suluyorsa, hayat da o tarafa doğru büyür.

Kimi, öfkeyi seçer. Nefreti, intikamı, kırgınlıkları sular. Ve o tohum kök salar; büyüdükçe karanlığı çoğaltır, insanın içini gölgeyle kaplar. Kendi gölgesinde kaybolur, gün ışığına yabancılaşır.
Kimi ise sevgiyi seçer. Merhameti, sabrı, anlayışı besler. O tohum filizlenir; dal olur, yaprak olur, meyve verir. O insanın kalbi büyüdükçe başkalarının kalbine de gölge, serinlik, huzur olur.

Ama unutulmamalıdır ki, karanlığın sesi her zaman daha yüksek çıkar. Çünkü acılar, hayal kırıklıkları, yalnızlık ve ihanetten doğan yaralar insanı kolayca kötülüğe çağırır. Karanlık şöyle fısıldar:
“Bırak… kır, yak, intikam al. Dünya sana acımadı; sen de kimseye acıma.”

Ve insan, işte o anda kendi yolunu seçer.

---

II. Işığın Çağrısı

İyilik kolay değildir.
İyilik, kendini savunmasız bırakmak demektir. Bazen affetmek, bazen unutmayı değil, yalnızca yüreğini özgür bırakmayı seçmek demektir.
Sevmek, karşılık beklemeden çoğalmak; bir mum gibi yanıp başkasının yolunu aydınlatmaktır.
Merhamet ise başkasının en karanlık anında bile onda hâlâ bir insan görebilmektir.

Işığın sesi yükseğe bağırmaz; o hep fısıltıyla konuşur. Sessizce, kalbin en derin yerinde. “Sev,” der, “anla, sabret.”
Oysa karanlığın çağrısı gürültülüdür; öfkeyle dolar, intikamla bağırır.
İnsan çoğu zaman sesin şiddetine aldanır. Gürültüyü hakikat sanır.
Ama gerçek güç, sessiz fısıltının içindedir.

Işığı seçen insan, her düşüşten sonra yeniden kalkar. Yaraları taşır ama yaralarının altında direncini bulur.
Onun dünyası, acılara rağmen umutla çarpar. En karanlık gecede bile sabahın kokusunu hisseder. Çünkü bilir: sabah, yalnızca gökyüzünde değil, kalpte de doğar.

---

III. Yüreğin Bahçesi

Dünya değişmez. Zaman da değişmez.
Değişen tek şey, insanın bakışı ve taşıdığı yürektir.

Bir yürek karardığında, en parlak gün bile geceye döner. İnsan ışığın içinde yürür ama gözleri göremez.
Bir yürek ışığa yöneldiğinde ise, en zifiri gece bile sabah olur. Umut, karanlıktan sızar; en ufak kıvılcım, bütün hayatı aydınlatır.

İnsan, kendi içinde bir bahçıvandır. Bahçesini ya nefrete teslim eder ya da sevgiyle yeşertir.
Bazen yıllar boyu karanlık tohumları sulayan biri, bir gün tek bir merhamet anında bahçesini değiştirebilir. Çünkü iyilik, küçücük bir damlayla bile büyüyebilen narin bir filizdir.
Ve bazen küçücük bir nefret, ormanı yakmaya yetebilir.

O yüzden insan, her gün kendine sormalıdır:
“Ben hangi tohumu suluyorum? İçimde hangi bahçeyi büyütüyorum?”

Çünkü bütün bir hayatın cevabı işte bu sorudadır.

---

IV. Seçimin Bedeli

İnsanın en büyük savaşı, dışarıdaki düşmanla değil, kendi içindeki karanlıkla başlar.
Her adımda bir seçim vardır. Her seçimde bir yol ayrımı.
Ve her yol ayrımı, insanın geleceğini çizer.

Kötülüğü seçen insan, dışarıdan güçlü görünse bile içten içe çürür. Gözleri keskinleşir ama kalbi donar.
İyiliği seçen insan, dışarıdan zayıf görünse bile içten içe büyür. Kalbi yumuşak kalır ama kökleri derinleşir.

Gerçek kudret, başkasını yenmekte değil, kendi karanlığını susturabilmektedir.
Çünkü insan, ancak kendi içindeki fırtınayı dindirdiğinde dünyayı sessiz kılabilir.

---

Sezgin Demir
"Karanlığı yenmek için dışarıya değil, içeriye bak; çünkü en büyük savaş, insanın kendi yüreğinde başlar."