DÜŞÜNCE SİSTEMİ

Eşrefi mahluk olan insanı insan yapan en önemli hasletlerden biri düşünebilen olmasıdır. Lakin insanın nasıl ve ne şekilde düşüneceği çok daha önemlidir. Düşünebilmenin bir yolu, bir mekanizması, bir adabı, bir yöntemi veya sistemi vardır. Özgür ortama, mevcut bilgiye, referans noktalarına, kıyaslara ve delillere dayanarak plan, program ve bir metodoloji dahilinde, düşünce alanındaki tüm alt bileşenlerin birlikte harmanlanması düşünce sistemi olarak kabul edilir ve buna sistematik düşünce de denilebilir. İnsanın düşünce marifeti ile doğruları yakalamasının en önemli yolu, öncelikle bir düşünce sistemi kurmasıdır.

Düşünce sisteminin olduğu yerde kural vardır, düzen vardır, sıralama vardır, öncelikler vardır, uyum ve ahenk vardır. Düşüncelerin birbiri üstüne bina edilmesi, olgunlaşması, bütünleşmesi, kemale ermesi ve verimli hale dönüşmesi ancak düşünce sistemi sayesinde gerçekleşebilir. Düşünce sistemi de elbette ki kısımlara ayrılabilir. Eğer düşünce sisteminin temelleri çürük malzeme ile, polemiklerle, zararlı, faydasız, gereksiz ve kirlenmiş bilgilerle, ahlak dışı anlayışlarla ve doğruluğu meşru olmayan bileşenlerle oluşturulursa böyle bir düşünce sistemi fıtratı yansıtmayan ve zafiyet içeren en zayıf bir sistem olarak ortaya çıkar. Bir düşünce sisteminin bileşenlerinde, haram, hayasızlık, menfaat beklentisi, yalan, dedikodu, inkar, vesvese ve kasıt varsa böylesine düşünce sistemleri en tehlikeli sistemlerdir. Buradan her türlü sapkınlığa ve küfrün en derinliklerine gidilebilme olasılığı vardır. Bu durumda fıtrattan ve mutlak realitelerden tamamen uzaklaşma söz konusu olduğu için bu sistemlere düşünce sistemi diyebilmek zorlaşmaktadır. Çünkü düşünceden asıl maksat doğruyu bulmaktır. Doğruyu bulmayan düşünceler, sapkın düşünceler veya şeytani düşünceler olarak kabul edilir. Günümüzün en büyük problemi de zaten burada düğümlenmektedir.

“Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâla düşünüp akıl erdiremiyor musunuz?” (Yasin Suresi 62. Ayet)

Fıtrat kanunları ile bağdaşmayan, kainat nizamı ile uyuşmayan ve Hak ekseninden uzak olan düşünce sisteminde şeytanın egemenliği vardır. Doğru olmayan ve gerçeklik taşımayan zihniyetlerin bir düşünce sistemi kurabilmesi normal şartlarda zor olması gerekirken şeytan devreye girmekte ve insandaki olası potansiyel kötü hasletleri devreye sokmaktadır. Yani insan iradesi şeytanın vesveseleri doğrultusunda hareket etmektedir. Gözlerin kör olduğu, kalblerin mühürlendiği, kulakların duymadığı bir yerde hakikatlere dayalı bir düşünce sistemi kurmak imkansızdır. Bu durumda sağlıklı ve güvenli bir düşünce sistemi meydana gelememektedir. Çünkü burada Hak Rızası yoktur. Kulluk bilinci yoktur. Burada kibir imparatorluğu kuran zatların, kendini en üstün gören camiaların, sözde elit sosyal yapıların, muhtelif batıl zihniyetlerin, zalimlerin, haksızların, sapıkların ve sapkınların karanlık dünyası vardır. Bu öyle bir dünya ki, mala, mülke, makama, güçlere ve cazibelere tapınma moda haline gelmiştir. İnsanı insanlıktan çıkaran bu davranış şekillerinin suçlusu sahip oldukları zihniyetler ve düşünce sistemleridir. Böylesine zehirli zihniyetler ve düşünce sistemleri insanı gaflete ve delalete sürüklemektedir.

“ Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla düşünüp ibret almayacak mısınız?” (Casiye Suresi 14. Ayet)

“Yazıklar olsun, size de; Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” (Enbiya Suresi 67. Ayet)

Akıl marifeti ile idrak, muhakeme, kavrama, anlama, mana verme, eşyayı tanıma, somut olanı duyu organları ile iletişime sokabilme, soyut olanı hissedebilme ve bütün alanlarda zekayı da kullanarak hem mikro, hem makro ölçekte analitik çözümleme yapma ve bir takım sonuçlar çıkarabilme kabiliyetine sahip olan insanın doğruyu ve yanlışı ortaya koyabilmek için sistematik düşünce şeklinde bir davranış biçimine ihtiyacı vardır. Fıtrat kanunları, vahyin gerçeklikleri ve bunun sünnet şeklindeki icrası ile bu yöndeki deneyimler devreye girdiğinde düşünce sistemi kemale erer ve nurani tefekkür iklimi egemen olur. Buna Hak yolunun düşünce sistemi olarak bakabiliriz. Bu sistem en sağlam, en gerçek ve en güvenli bir sistem olarak kabul edilir. Burada rıza i ilahi ana gayedir. Kulluk bilinci ana mefkûredir. Mutlak doğru ve gerçek bilginin yer aldığı bu yöndeki düşünce sisteminde, tüm mevcudat, mana alemi ve tevhid akidesi en önemli bileşenler olarak ortaya çıkar. Böylece tefekkür için uçsuz bucaksız ummanlara yelken açılabilir. Sonsuz küçük alemlerden sonsuz büyük alemlere düşünce seyahatleri yapılabilir. Fıtratın bütün güzellikleri temaşa edilebilir. Mutlak doğrulara delilleriyle ulaşılabilir. Kul olmanın gerekleri daha iyi anlaşılabilir. Gönüllerin mutmain olması ancak bu şekilde olur.

Sağlıklı bir düşünce yapısına ve düşünce sistemine sahip olmadan yollara revan olup yorulan nice insanlar vardır. Bunların tefekkür amaçlı seyahatlerinde coşkuyu, neşeyi, heyecanı, merakı, hayranlığı ve buna benzer güzellikleri yakalamak zordur. Çünkü etkili ve doğru bir düşünce sistemi kurmadan akıl ve kalb yeterince huzur bulamaz, selamete ulaşamaz, mutmain olamaz. Bilgi altyapısı olmadan, fikri altyapısı olmadan, tecrübe ve deneyim altyapısı olmadan ve sonsuz genişlikli kainat kitabını okumadan kurulan düşünce sistemlerinde başarı az olur, kısmi olur, verimsiz olur ve geçici olur. Sıratı müstakime daha hızlı ulaşmak için taklit edilmiş ilim ve irfan yolundan tahkim edilmiş ilim ve irfan yoluna geçmek gerekmektedir. Buna ulaşmak için zamanı da doğru planlayarak emek harcamak gerekir, yapılması lazım olan her şeyi icra etmek gerekir. Durup dururken tefekkür olmaz, düşünce olmaz, düşünce sistemi olmaz. Yani tahkim edilmiş iman sahibi olmak için düşünce ve tefekkür altyapılarını oluşturarak sağlam ve işleyen bir düşünce sistemi kurulmalıdır.

Kur’an’da yüzlerce ayette akla, kalbe ve düşünceye vurgu yapılması, düşünce sistemini zaruri kılmaktadır. Bu nedenle sağlam bir düşünce sistemi oluşturmak için Kur’an ve Sünnet öğretilerine mutlak surette ihtiyaç vardır. Çünkü düşünce sisteminin gerçek kodları burada gizlenmiştir. Bu eksende bireylerin, Müslüman toplumların, sosyal yapıların ve camiaların olgun ve sağlıklı bir düşünce yapısına kavuşması zorunludur. Düşünmeyi ve düşünce sistemi kurmayı öğrendiğimizde büyük bir özgüvene kavuşuruz. Böylece düşüncede tembellik, aklı kullanmada geri kalmışlık, davranış bozukluğu, psikolojik eziklik, tahakküme açık olma hali gibi unsurlar bunun sonucu olarak ortadan kalkar. İlmi altyapısı olmayan kör inanışlar, hurafeler, mistik saplantılar ve bağnazlık da toz duman olur. İlahi mutlak hakikatı gölgelemek isteyen ne kadar sapkınlık varsa hepsi yok olur. Tüm ucube inanışlar yerle yeksan olur. Nefis ve şeytan gibi düşmanlar çaresiz kalır. Hakka ulaşmadaki tüm engeller kalkmış olur. Hidayete doğru yelkenler açılmış olur.

“Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrahim Suresi 52. Ayet)

Bir yerde düşünce sistemi yoksa orada zihinlerde oluşturulan muammalar ve bilinmeyenler söz konusu olur. Yani birçok konu tabu gibi bir mahiyete bürünür. Tartışılmaz, düşünülmez ve konuşulmaz konular ortaya çıkar. Mesela ilmi ve teknolojik keşiflere rağmen hala eski mitolojik kültürlerin ilim dünyasında etkili olması düşünce sistemlerinin zayıflığından kaynaklanmaktadır. Geçmiş dönemlerde makbul olan fen ilimlerine ait görüş ve yorumların dahi bugün aynen devam etmesi, bu görüş ve yorumların teknolojilere ve keşiflere rağmen aynı kalması ilim adına utanılacak bir durumdur. Bu nedenle fen ve teknoloji alanında kullanılan birçok kavram yeniden tanımlanmaya muhtaçtır. İlim, köhneleşmiş bu zihniyetlerden ve tabu haline gelmiş kabullerden kurtarılmalıdır. İman, mutlak kabule ve teslimiyet esasına dayanır fakat neyi kabul ettiğimizi ve Rabbimize niçin istisnasız teslim olduğumuzu bildiğimizde işte o zaman tahkim edilmiş imana kavuşuruz. Elbette ki Hak nazarında makbul olan tahkim edilmiş imandır. Bunu sağlamanın yolu yaratılış gayesine uygun düşünce sistemi oluşturmaktır.

Bilmeliyiz ki bilgi, ilim ve teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin bunun hem iyi ayağı ve hem de kötü bir ayağı vardır. İnsana düşen; tuzaklara düşmeden, kimsenin kul kölesi olmadan ve kimselere kanmadan Hak olana kendi iradesi doğrultusunda tüm emanetleriyle yönelmesidir. Böylece faydasız ilimlerden, gereksiz polemiklerden ve kirli bilgilerden arınmış olarak kendi özgür düşünce sistemini kuranların önündeki tüm engeller mutlak surette bertaraf olur. Çünkü düşünmek isteyene, düşünce sistemi kurmak isteyene, tefekküre dalmak isteyene bütün kapılar ardına kadar açıktır…

Ali Dama

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.