Avrupa ve Batı Hakikaten Dünyevi mi?

Avrupalılar ve Batılılar Türklerden dindar olduğu için nefret etmiyor.
En seküler olanına karşı bile nefret kusuyorlar.
İster muhafazakar olun, ister seküler olun eğer Türkseniz Batı'da serazen yaftalamasıyla karşı karşıya kalırsınız. 
Bu durumdan hareketle dini anlayıştan laik bir anlayışa geçişin başını çeken Atatürk de Batı emperyalizminin gözünde serazendir. Bakmayın Atatürk'ten bahsederken övdüklerine, saygı gösterdiklerine. Bu göstermelik, yani zahiren yapılan bir durum. Fakat içlerinde hem kıskançlık hem de kuyruk acısı var zira kendileri Atatürk gibi bir dahiye sahip olamadıkları gibi Atatürk onların emperyal planlarına darbe vurdu. Eğer Atatürk Türk milletinin gönlünden silinirse ancak Türk milletini sömürge ulus yapabileceklerini biliyorlar. 
Batı'ya göre Nihal Atsız gibi Tanrı'ya inansa da İslâm’a ve dinlere mesafesi malum olan, çok övdüğü Osmanlı'nın dahi imani yönüne bakmayıp sadece askeri ve idari heybetine, yani dünyevi yönüne bakan ve bu yönünü öven bir şahsiyet de bir serazendir. Ölçüsü İslâm olmasa bile. Çünkü Atsız Türk'tür, Türkçüdür. Hatta Rus ve Çin emperyalistleri kadar Batı’ya da karşıdır. 
Hatta o süreçte daha bırakın Türklerin İslâm’la tanışmasını İslâm’ın dahi yeryüzünde ortaya çıkmadığı Hun İmparatorluğu da Avrupa için serazen bir imparatorluktur çünkü Türkler İslâm’a geçmeden önce Hun döneminde, Attila’nın saltanatında Avrupa'nın canına okumuştur ve bu yüzden Attila’ya Batılılar “Tanrı'nın Kırbacı” demişler ve Attila uçmağa vardığında adeta bayram etmişlerdir. 
Bu arada serazen ne demek diye soranlara da kelime anlamından bahsetmiş olalım:
Bizde nasıl gayrimüslimliğe gavurluk deniyorsa onlarda da başta Müslümanlar olmak üzere Hristiyan olmayanlara serazen deniyor.
Artık kabul etmemiz gereken birşey var. İslamiyet'i ruha ve vicdana istediğimiz kadar sabitleyelim, Avrupalılar Türkleri her halükarda serazen görecek, düşman bilecek. 
Ezcümle hiç Avrupalı değildik, halen değiliz ve Avrupalıların tarihi düşmanıyız.
Dahası Avrupa Haçlı ruhuyla hareket ediyor ve orada siyasetçiler İncil'e el basarak yemin eder. 
Dahası ABD ve kendini laik olarak nitelendiregelmiş birçok ülkede devlet başkanları ve milletvekilleri inandıkları kitap üzerine yemin ederek işe başlarlar. 
Eğer dini vurgu yapmak laiklik, sekülerizm karşıtlığı olsaydı Tevrat'a el basıp İncil'e el basıp yemin edilen ABD, İsrail, AB ve Birleşik Krallık laiklik sekülerizm karşıtı olurdu ki oralarda bu usulün tersini savunana, dini ruha ve vicdana bırakmayı savunana vebalı gözle bakılır ve o malum savunana “serazen” yaftası vurulur. 
İsrail'de politika, siyaset yapmanın en önemli şartlarının başında Tevrat, Zebur ve Talmut kitaplarını yalayıp yutmak olduğu bir gerçektir. 
Yine ABD'de de böyledir, hatta İncil'e de el basıp yemin etme vardır. Hakikaten biri ABD laik mi demişti?
Amerikan Temsilciler Meclisi üyeleri İncil'e el basarak yemin ederler. 
AB nüfuzundaki ülkeler olsun Birleşik Krallık olsun yine öyledir.
Hatta Avrupa ve Amerika'da Hristiyan tarikatlar çok güçlüdür ve bunları kapatmayı ortaya sunmak bile serazenliktir, yani onlara göre gayrihristiyanlık ve Hristiyan düşmanlığı yapmaktır. Anlamı böyledir.
Bu münasebetle şunu da belirtmek icap eder ki, Müslümanların nasıl medresesi varsa Hristiyan İngilizlerin de Eton Koleji var. Bu okul, 1441 yılında Kral VI. Henry tarafından kuruldu. Okul sadece 13-19 yaş arasındaki erkekleri, yatılı olarak kabul ediyor.
Okulun mezunları "Old Etonians" (eski Eton'lılar) olarak biliniyor. Birleşik Krallık'ın en büyük bölgesi olan Britanya’da 1944’ten bu yana, her gün derslere başlanmadan önce okulun şapelinde (kilisesinde) ayin ve ibadet yapılmaktadır.
Keza Laik Fransa’da, çok başarılı Katolik liseleri vardır. Laik Fransa’da Müslümanlar İslam mektepleri açmıştır ve onların İbn Rüşd (Averroes) lisesi geçen sene (bir ankete göre) ülkenin dördüncü başarılı lisesi olmuştur.
Laik Fransa'nın iki bölgesinde, Alsaz Loren’de laiklik yok. Cumhuriyet rejimi oralarda Katolik papazlarının, Protestan pastörlerinin, Musevi hahamlarının maaşlarını devlet bütçesinden ödüyor.
Sözde laik Avrupa'da, İsrail'de, Birleşik Krallık'ta ve ABD'de vaziyet buyken mimari alanda da durum çok farklı değildir. 
Batılı mimarlar inşa faaliyetlerinin dünyevi akımlarla değil; dinle yapılması gerektiğini va'z ediyorlardı:
İngiliz mimar A.W. Pugin'in Contrasts'ı (Tezatlar), mimarlık tarihinin muhtemelen en etkili ve kayda değer kitaplarından biri. 1836 tarihli kitabın bütünü Pugin'in düşünsel hatta dinsel dünyasını anlatıyor. Yazar, daha başlık sayfasında o yılların genel eğilimine karşı çıkar ve mealen "Dünyayı neoklasik üslupların morfolojik argümanlarında temellenerek değil, Gotik çağdaki toplumsal sorumluluk kaygılarıyla inşa edin" şeklindeki ana mesajını verir. Bu girişim aynı zamanda mimarlık kitabının nasıl bir düşünsel rota çerçevesinde biçimlenmeye başladığını da iyi anlatıyor. Her şeyiyle metninden çizimlerine kadar müellifinin fikirlerini dışa vuruyor. Pugin'in kitabı bütünüyle karşılaştırmalara dayanır. Çizimlerin tamamı kendisi tarafından bu kitap için yapılmıştır. Pugin'in kitabı var eden derdi, abartılı biçimde özetlenirse, "Ortaçağ gerek toplumsal gerekse de mimari anlamda daha insancıldı, bugünün dünyası ne kadar hoyrat ve adaletsiz" argümanıdır. Kitabını da kabaca bu ilke doğrultusunda, çok okunaklı karşılaştırmalar içerecek biçimde tasarlamıştır. 
Sonuç olarak, sisteminin ve sahip olduğu devlet nizamlarının dünyevi olarak nitelendirildiği Batı dünyasının vaziyeti aynen böyledir. Yani Batı'nın laiklik anlayışı dini inancı vicdana ve ruha hapsetmek değildir. Dolayısıyla Türkiye'deki laiklik anlayışıyla Batı’daki anlayış çok farklıdır.