18 Mayıs Pazar Sabahı

18 Mayıs Pazar Sabahı

Birkaç saat sonra, dört gece süren yoğun mesainin ardından iki günlük iznime çıkacağım. Yorulmuş bedenimle eve gitmeyi, yatağıma uzanmayı fazlasıyla istiyorum. Fakat ne zaman eve varsam, ne zaman uzansam, dinlenmek için değil de başka bir açlığı gidermek için elim telefona gider. İki saate yakın süre boyunca ya kitap okur ya da İngilizce pasajlar dinlerim.

Rahatlamayı arzularken bile zihnimi beslemekten, beynimi geliştirmekten vazgeçemiyorum. Neden mi böyleyim? Tek kelimeyle: açlık.
Ama bu sıradan bir açlık değil; bilgiye, öğrenmeye, anlama duyulan bir susuzluk. Ve bu öyle bir susuzluk ki, tıpkı tuzlu su içen bir insanın susuzluğunun daha da artması gibi, ne kadar çok okursam, ne kadar dinlersem o kadar yetersizliğimi fark ediyor, daha çok öğrenmek istiyorum. Kendi cehaletime tanıklık ettikçe, öğrenmenin kutsallığını daha derinden hissediyorum.

Okumak... aslında yalnızca okumak değil, aynı zamanda dinlemektir de. Bir yazarın cümleleri gözlerimizin önünden geçerken, onun sesini içimizde duyarız. Yazılar, bir bakıma yazarların konuşmalarıdır. Biz ise sessizce onları dinleriz. Ben okumayı bu şekilde algılarım hep. Shakespeare'in çalışma odasında bulunmadım belki ama kitaplarını her açtığımda onunla aynı odadaymışım gibi hissederim. O anlatır, ben dinlerim.

İşte bu yüzden okumak bir hazdır benim için. Büyük bir lezzet, ruhu doyuran bir eylem. Şiddetle tavsiye ederim okumayı herkese. Çünkü insan ancak okuyarak bilir yaşamın anlamını; neden var olduğunu, nereye yürüdüğünü ve kim tarafından var edildiğini. Boşuna mıydı ilk emir: "Oku!"
İnsan ancak okuyarak idrak eder kulluğun farkındalığını. Okumak, kendini bilmektir. Kendini tanımaya çalışmaktır. Görmektir, anlamaktır, hikmeti sezebilmektir.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.