16 Mayıs - Güneş Batımı
Güneşin göz eriminin altına inişine tanıklık ediyorum bu akşam.
Bostancı'dan, göğe ulaşmaya niyetli binaların arasından, güneşle göz göze gelmek mümkün değil biliyorum. Ama yine de gözümde bir ışık var — gözle görülemeyenin bilgisi sezilerle açılır çünkü.
Bedenimin bulunduğu yer ile gözümün uzandığı yerin arasına sıkışmış bir gerçeklik var. Ama ben, sezilerimin rehberliğinde, bu gerçekliği katman katman aşarak güneşi uğurluyorum. Gördüğüm, yalnızca ışığın yansıması değil; veda eden bir yarenin, gün boyu birlikte yürüdüğümüz bir dostun son selamı gibi.
Daha önceki yazılarımda Bostancı’daki çalışmalarımdan, buradaki hayatımdan söz etmiştim. Betonun, asfalttan türeyen kokunun, gürültünün içinden geçerek yine de göğe bakmanın, orada bir anı aramanın yolunu arıyorum. Çünkü insan sadece gördüğüyle yetinseydi, şiir yazmazdı. Güneşin vedasını hissetmeyen bir yürek, günü nasıl uğurlar ki?
Bilgiler... Onlar da güneş gibi sezilerden doğar. Her düşünce, bir sezginin çocuğudur aslında. Bilmek, sadece verileri toplamak değildir. Hissetmek, yorumlamak, anlamak ve anlamlandırmakla mümkündür. Gözlerimizin görmediği çoğu şeyi gönlümüz sezer. İşte ben de bugün güneşi gözümle değil gönlümle izledim.
Eğer şairseniz, güneş doğarken de batarken de sizinledir. İlhamın rüzgârı onun doğuşunda eser, vedanın hüznü onun batışında yoğrulur. Onsuz ne anı olur, ne roman, ne şiir...
Güneşe selam…
Güneşe elveda…
Bugün onunla birlikte doğdum, onunla birlikte batıyorum. Çiftiz. O benim yoldaşım, yarenim. Şimdi ayrılık vakti. Sıcak bir vedalaşma sonrası işimin başına dönüyorum. Ama biliyorum, yarın yeniden doğacak. Yeniden buluşacağız.
Ve ben yine yazacağım. Çünkü güneş yazdırır.