Bu konu, kısa kesilemeyecek kadar uzun ve çabuk çıkılamayacak kadar derin bir konu olması nedeniyle biraz uzun sürdü.
Son bölüm olan bu bölümü de sabırla okumanızı ve katkıda bulunmanızı ricâ edeceğim.
*****
Temel düstur, “bir insanın, insan olduğunu bilerek yaşaması”nı öğrenmesidir.
Ancak, bâzı insanların; söz konusu bilgiyi öğrenememesi, öğrenmek istememesi ve ölüm cezâsı da dâhil olmak üzere cezâ gerektiren suça konu fiiller işlemesi de bir gerçektir.
Buna rağmen, ne olursa olsun; “her türlü suçlunun, bir gün insanlığını hatırlayacağı umûduyla, ıslah sürecini içinde barındıran mahkûmiyet içinde” yaşaması temel bir düsturdur.
Ölümü hak eden bir suçluyu çatışmada öldürmek ya da îdâm etmek sûretiyle öldürmek, başvurulacak en son çâredir.
Adı “af” mı olur, “umut hakkı” mı olur, kavram tartışmasına girmeyeceğim.
Bu kapsamda, buraya kadar îzâh etmeye çalıştığım nedenlerle; KCK=PKK=APO ile ilgili illâ birşeyler olacaksa, söz konusu süreç aşağıdaki şekilde olmalıdır:
1)-KCK ile bağlantılı siyâsî, ictimâî, iktisâdî, askerî (terör) ve ticârî amaçlı bütün örgütler feshedilmelidir.
2)-Apo dâhil olmak üzere, TÜRK VE TÜRKİYE’DEN RUHSAL OLARAK KOPMUŞ KCK’nın yurt içi ve dışındaki ana ve yan dal örgütlerinde yönetici nitelikte olanlar ile sivil ve asker ölümüne karışanlar:
a)-Tamâmen teslîm olmalı, yurt dışında sürgün ya da yurt içinde sürekli denetim ve gözetim altında olmalıdır.
b)-Hiçbiri, hiç bir Kamu teşkilâtında istihdâm edilmemelidir.
c)-Hiçbiri; hiçbir siyâsî, meslekî ve sivil toplum örgütünde yönetici ve üye olmamalıdır.
3)-Bütün iyileştirmelere rağmen, eskiden beri terörün içinde olmak ya da teröre yeni katılmak sûretiyle organizatör ya da eleman düzeyinde örgütsel faaliyete devâm edenler imhâ edilmelidir.
Aksi takdirde, konuya girerken bahsetmeye çalıştığım ve bahsetmemiş olduğum “her iki yanı da keskin olan” siyâsî ve ictimâî sorunların yaşanacağı bir gerçektir.
Burada, öncelikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti başta olmak üzere; akl-ı selîm olan, bu vatanın selâmeti için elini ve daha ötesini taşın altına koymaya hâzır olan bütün Türkler’e ve Kürtler’e de büyük bir görev düşmektedir.
Şöyle ki:
Türk Devleti’ne son 100 yılda “TÜRKÜMTRAK, TÜRKÜMSÜ VE TÜRK KILIKLI” klan ve yılanlar çökmüştür.
Söz konusu yılanlaşmış klanlar, bu süre içinde:
*Türkiye sınırları içinde yer alan Türk-Kürt-Çerkez-Boşnak, Ermeni-Rum, Müslüman-Hıristiyan, İslâmcı-komünist, Sünnî-Alevî, sağ-sol-orta, .. ayırımı yapmadan; önüne gelenin başına, sırtına, göğsüne, mahrem yerlerine, artık neresi rast gelirse oraya “tokmağın gâvur tarafı” ile vurmuştur.
*Cebren kurmak istedikleri “sisteme ayak uydurmayan veyâ boyun eğmeyen” herkese zulmetmiş, herkesin anasından emdiği sütü burnundan getirmiş ve herkesi kendi vatanında yaşayamaz hâle getirmiştir.
Ancak: Bu karanlık süreçte, diğer bütün ırklar “Bu devlet bizim devlet, düzelecek bir gün elbet!” sâikiyle yüreğine taş basıp ve Devlet’i sâhiplenip sabırla Devlet’in ıslâh olmasını bekler ve bu konuda gayret gösterirken..
Ne yazık ki, sâdece Kürtler:
*Türk Devleti’nin yılanlaşmış TÜRKÜMTRAKLAR, TÜRKÜMSÜLER ve TÜRK KILIKLI KLANLARın eline geçtiğini görmemiştir.
*KÜRTÜMTRAKLAR, KÜRTÜMSÜLER ve KÜRT KILIKLI yılanların oyununa gelmiş ve onlar tarafından maşa olarak kullanılmıştır.
*Herkesin zulme uğradığını görmemiş; sâdece kendilerine zulmedilmiş ve sâdece kendileri mahrûmiyete mahkûm edilmiş gibi zulmü kendi üstüne almıştır.
*Hedef seçimi yapmamış ve BÜTÜN TÜRK DEVLETİ’NE VE MİLLET’İNE KARŞI terörize olmuştur.
*Sorunları “sabırlı, basiretli ve delikanlı bir siyâset” içinde ve “Türkler ile iş birliği” içinde çözmek yerine; terör örgütünün her türlü fiilini ve örgütünü destekleme yoluna gitmiştir.
Dolayısıyla, Türkiye’nin iyiliğini isteyen bütün tarafların bu konuda bir an önce iyice düşünmesi ve tutumunu gözden geçirmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, artık:
Devlet:
*Türkiye sınırları içinde yaşayan herkesin “ilâhî insan haklarına” ve “evrensel insan haklarına” sâhip olduğunu bilmeli ve kabûl etmelidir.
*Bütün vatandaşlarda inanma, sâhiplenme, kaynaşma ve âidiyet duygusunu oluşturup geliştirecek ve sürekliliğini sağlayacak bir politika üretmelidir.
Bugüne kadar yaşanan yürek acısı ve hegemon sistem tarafından empoze edilen bakış açısı nedeniyle oldukça zorlanacak olsa da Türkler:
*Terörize olmuş, mafyacılık ve dolandırıcılığa karışmış Kürtler’in yarattığı öfke ve kîni bütün Kürtler’e mâl etmemelidir.
*“En iyi Kürt, ölü Kürt’tür; Kürt’ten evliyâ, koyma avluya!” gibi dış mihrak empozeli itici ve incitici yargılarında tutum değiştirmelidir.
Kürtler:
*Hayâtını sömürgecilik üzerine kuran ve ancak sömürerek hayâta tutunabilen bilmem kaç bin kilometre uzaklıktaki asalak ve vampir devletlerin, “babasının hayrına” kendisini fiştaklamayacağını, desteklemeyeceğini ve övmeyeceğini görmelidir.
*Kardeş ve komşuyla ortaya çıkan sorunu yine aynı kişilerin çözebileceğini; bunun dışındaki bir yöntemin ancak vampirleşmiş çakalların işine yarayacağını anlamalıdır.
*Terörize davranışta ısrâr eden Kürtler’i, kendi içinden çıkarttığı legal ve gerekirse "Türk Devleti'ne karşı çıkarttığı gibi" illegal örgütlerle “rızâen ya da cebren bertarâf” etmelidir.
Sonuç olarak konuyu toparlayacak olursak:
Türkiye Türkiye’den ibâret değildir; Apo da Apo’dan ibâret değildir!
KCK örgütlenmesi ve terör faaliyetleri, “rakı-madde içmiştim, ne yaptığımın farkında değilim; bir anlık öfkeye kapıldım/gaza geldim!” gibi yapılan bir şey değil, plânlı bir faaliyettir!
KCK sorunu; akademik, askerî ve istihbârî düzeyde disiplinli ve sürdürülebilir çalışmayı gerektiren ve artık çözülmesi gereken bir konudur.
Tamâmen serbest bırakmak, sürmek ya da ev hapsinde tutmak sûretiyle affetsek dahi: Abdullah Öcalan ve kuklaları: Türkiye adına, meselâ İsrâîl ve ABD gibi Türk düşmanlarına karşı can verecek şekilde rüştlerini ispatlamadığı takdirde, hayatta bir araya gelmek ve yüzüne bakmak istemediğimiz insanlardır.
Sokaklarda selam vere vere, gülücükler ata ata ve her gördüğü Türk’ün elini öpe öpe yürüseler bile, kalbimiz hiçbir zaman doğrulmayacak ve açtığı yaralar yüreğimizde kanayacaktır.
Türkiye’nin yücelmesi ve pâyidâr olması için; herkesin el birliği hâlinde aklını ve yüreğini, bileğini ve gövdesini ortaya koyması gerekmektedir!
Sâhada cânıyla, dişiyle, tırnağıyla, kazma ve kürekle kazandığı ve koruduğu “yaşama ve var olma hakkı”nı; MASA BAŞINDA KAYBETME HASTALIĞI İLE ÜNLÜ OLAN Milletimizin; tekli, altılı, sekizli ya da daha değişik rakamlı masalara çekilerek yeniden kaybetmeye tahammülü bulunmamaktadır.
Apo ile anlaşmak demek, dar anlamıyla aslında:
*Her türlü modern silâh ve donanıma sâhip Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin, keleş ve mekaptan daha öte techîzâta sâhip olmayan KCK karşısında diz çökmesi demektir.
*Şanlı ve onurlu bir geçmişe sâhip olan Türk milletinin alnına sürülecek olan mağlûbiyet kara lekesi nedeniyle, Türk milletinin “şanlı bir geçmişten bahsetme” ve “onurlu bir gelecek kurma” hakkının kaybedilmesi demektir.
Apo ile görüşmek, Apo’ya örgüt feshettirmek ve silâh bıraktırmak demek, geniş anlamıyla aslında:
*Apo’yu îmâl eden “sanâyiciler”in ofisboyu / orta elemanı / haber elemanı ile görüşmek demektir!
*Apo’yu îmâl eden ve ofisboyu / orta elemanı / haber elemanı olarak kullanan “sanâyiciler” ile tâviz vermek sûretiyle anlaşmak ya da söz konusu sanâyicilere diz çöktürmek demektir!
Aslında:
*Apo’nun terör örgütü KCK’ya (PKK değil, çünkü esas silâhlı örgüt KCK’dır) “sizi feshettim, silâh bırakın!” demesi, îmâlâtçının fesih karârı ve tâlimâtı demektir!
Eğer KCK’lıların hepsi birden tâlimâta uyarsa, KCK’nın tek bir devlet veyâ aynı amaç etrâfında uzlaşmış bir konsorsiyum tarafından kemiksiz şekilde yönetildiği anlamına gelir.
Eğer bir kısmı silâh bırakır ve bir kısmı da silâhlı mücâdeleye devâm kararı alırsa, KCK’nın birden fazla ülkenin eline geçtiği, iç çekişme yaşandığı ve baskın olan tarafın diğer tarafın ipini çekeceği anlamına gelir!
Bu nedenle, yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiğimiz bu terör belâsının sona ermesi için:
*Basîretli, ferâsetli, dirâyetli, kararlı ve istikrarlı olunmalı; girişimin ne şekilde olacağı, hangi yöne evrileceği ve kanırtılacağı çok iyi öngörülmelidir.
*Kırk yıllık süreç, üç beş ayda çözülecek şekilde aceleye getirilmemeli; ilmek ilmek, ince ince, ağır ağır, sükûnetle ve sühûletle yürütülmelidir.
*Uluslararası alanda ve Türk milleti nezdinde sağlıklı ve dinamik bir PR çalışması ve kamuoyu bilgilendirmesi yapılmalıdır.
Acelemiz var beyler:
“BİR ZAMANLAR, ELLERİMİZ İLE AÇIP KAPATTIĞIMIZ VE ARKAMIZA ALIP SÜRÜKLEYEREK İLERİ GÖTÜRDÜĞÜMÜZ” ama zorla gerisinde bırakıldığımız târihe yetişip tekrar önüne düşmemiz ve rayına geri oturtmamız gerekiyor!
Kimse bekleme yapmasın:
Adam olacak olan bir an önce olsun, yola gelecek olan bir an önce gelsin, uzun yaşamak isteyen bir an önce teslîm olsun!
Adam olmayacak, yola gelmeyecek ve uzun yaşamayacak olan da kendi bilir!
NOT:
*"Sanat, Hak ve halk içindir!" düstûruyla, elimiz ve dilimiz döndüğü kadar bir şeyler yazmaya çalışıyoruz.
*Bu nedenle, yazı ve şiirlere yönelik yorumlarınız biz yazarlar için çok değerli!
*Yüz yüze ve telefonla görüşmelerde veyâ gazetedeki yorum bölümünde yorumda bulunan dostlara çok teşekkür ederim!
BU AZGIN KAN İÇİCİ PKK VE TÜREVLERİNİ HORTLATAN 100 YILLIK FAŞİZAN VE DESPOT YÖNETİMLER SONUCU ORTAYA ÇIKTIĞI KESİN VE NETTİR. BU ORTAMI KULLANAN SÖMÜRGECİ VE KARISTIRICI İÇ VE DIŞ MİHRAHLARINDA TAM İSTEDİĞİ BİR ORTAMDI VE BUNU SİNDİRE SİNDİRE KULLANDI VE KULLANIYOR. BU SIKINTININ TEK PANZEHİRİ "ÜMMET "BİLİNCİ İLE BU ÜLKE HALKLARININ KARDEŞÇE VE ADALET ÖLÇÜSÜNDE YAŞAMASINA VESİLEDİR. BUNUN DIŞINDAKİ YÖNETİM ŞEKLİ ASLA BU ÜLKEDE HUZUR BULMAYACAKTIR.
Bir çok insanın duygu ve düşüncelerine pragmatik yorumlamışsınız. Yüreğinize sağlık.
Kürtler için artık sadece kandırılmış, oyuna getirilmiş gibi sözler sarfetmek asla katılabileceğimiz bir tez olamaz. Bunca sene terör partisine %65-80 aralığında destek veren bir milletten bahsederken aşırı iyi niyet taşımak yakışık almaz.