Bu zamana kadar yazılarımda her zaman akademik bir üslup ya da en azından ona benzer bir üslup kullanma gayretinde oldum. Fakat bugün ilk ve belki de son kez böyle bir tarz ile karşınızdayım. Bunu isterseniz şikayet, serzeniş, nefret kusma ya da iç dökme yazısı veyahut kendi isimlendirmenizle isimlendirebilirseniz. Bugün yazmak ve konuşmak istediklerimi yazacağım. Beni bir dostunuz, kardeşiniz, arkadaşınız olarak dinlerseniz sevinirim.
Malumunuz, 24 saat içinde Türkiye’nin en kalabalık nüfusuna sahip İstanbul’un Beyoğlu, Fatih ve Avcılar ilçelerinde kabul edilemez olaylar yaşandı. Kelime bile bulamıyorum tarifinde. Buraya inanın daha ekleme yapmak istedim ama ekranla bakıştım sadece. Tıpkı o haberleri okuduğum telefon ekranıma donakaldığım gibi. Ama biz bunlara alışkınız öyle değil mi? Memleketim olan Eskişehir’de ruh hastasının teki “belki arkamdan edit yaparlar” düşüncesiyle katliam da yaptı. Ya da çok da uzağa gitmeye gerek yok, bundan bir önceki yazımın konusu olan Narin’in başına gelenler, Afrika ülkelerinden birinin şehzadesi vatandaşımızı öldürmesi, katil oğlunu ABD’ye kaçıran anne, kara para aklama uzmanları, her Allah’ın günü sokaklarda canice katledilen masum hayvanlar ve daha bir sürü olay. Aslında bunlara günlerce ağız dolusu küfür etmek gerekir ama ben yine de zor olanını yapacağım.
Belki ülkenin yarısının haberi bile yoktur bu olaylardan aslında. Zaten nasıl anlatacaksın ki?
Bardağın son damlası taşalı yıllar da geçse “Huzur” denilen kavram bu ülkeyi terk edeli çok uzun zaman oldu. Ama bazıları bana Türkiye toplumunun çok kardeşçe, çok dürüst, çok namuslu olduğu hakkında boş öğütler anlatıyordu? Biz kim miyiz? Tecrübe eksikliğimden faydalanmaya çalışarak bunca yıllık okuma ve araştırma tutkumun getirmiş olduğu entelektüel birikimimi hiçe sayan kimseler gelmeden önce sizlere kendi gördüklerimi anlatmak isterim.
Bugün size “Hangi ülkede yaşamak istersiniz?” diye aklını kaçırmışlar hariç İran, Pakistan gibi ülkeleri söyleyecek kimse çıkmaz. Neden hep Almanya, İsviçre, İngiltere gibi ülkeleri sayarlar? Beyler, iğneyi kendimize çuvaldızı başkalarına batırmanın zamanı geldi.
Bir kısmımız kutsal kitabında siyaset, devlet, vatan ve millet kavramları yer dahi olmamasına ve ilaveten olduğunu zannettikleri devletlerde de pragmatik şekilde kendi işlerine geldiği şekilde kullanmalarına rağmen hâlâ şeriat isteriz. Doğruyu duyunca da işimize gelmez ve inkâr ederiz. Araştırma usüllerini bile bilmeyiz, ama her şeyin en doğrusunu biz biliriz. Kendimizden başka bir şey söyleyene okumamış, bilmiyor deriz. Bir kadın öldürüldüğünde o saatte orada ne işi varmış ya da niye öyle giyinmiş deriz. Özgürlük, insan hakları falan nedir zerresini bile bilmeyiz. Çağdaş olmayı gavur olmak zannederiz. Yok yere kendimizi diğerlerinden ayrıcalıklı ve üstün biliriz ilaveten de öyle muamele görmek isteriz. Biz kim miyiz? Daha liselere, üniversitelere kağıt havlu ve tuvalet kağıdı koymayı bile beceremeyiz ama iş lafa geldi mi her şehre üniversite açtık diye seviniriz. Üstelik bunun kötü bir şey mi acaba diye düşünmeyiz. Öğrencileri dağın başında, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde yaşatırız, şikayet ettiklerinde de şükretmeyi bilmiyorlar ya da daha ne istiyosun iyi ya deriz. Gelişen teknolojiyi hiç takip etmeyip değişen ve gelişen sistemi görmeyiz, bundan bazıları da şikayetçi olunca bizim zamanımızda daha kötüydü deriz. Dış görünüşe önem veririz, öyle saçma sapan görünüşlülere direkt laf ederiz ama kendi içimizi mukayese etmeyiz. Dış görünüşe göre insanları yargılarız, metrodan inenleri de beklemeyiz. Sıra beklerken kaynak yapmaya çalışırız, yaparsak seviniriz, yapamazsak sisteme söveriz. Liyakat nedir hiç bilmeyiz, her işimizi torpille ve dayılarımızla hallederiz. Öğrenciye burs verirken maddi durumuna değil tanıdıklarına göz gezdiririz. Öğrenciye kıt kanaat para veririz sonra da geçinmesini bilmiyor deriz. Suç dosyası cilt cilt kitap haline gelmiş olanları sokakta gezdiririz. Fikrini değiştirene dönek deriz hatta “yedisinde neyse yetmişinde de odur” diye atasözleri üretiriz. Aynı geliriz aynı gideriz. İşten, okuldan evlerimize saatlerce yol çekerek gideriz ve “Ulan bu şehir çok kalabalık?” deriz, metro yapınca iş bitiyor zannederek yine tüm yatırımları aynı yere yığıveririz. Türk olmayanlara parayla vatandaşlık veririz. Deprem zamanı parayla çadır satarız ama lafa gelince yardımseverizdir. Yine deprem zamanı depremzedeleri yağmalayanlara din kardeşimiz der, her gün taşkınlık çıkartsalar bile sosyolog kesilip “Bir kişi yaptı diye herkes mi yapacak?” deriz. Sorunlarımızı hep örtbas ederiz, bizden iyisi yoktur deriz. Böyle vahşet haberleri yayılınca erişim yasağı getiririz, kendi aramızda da “Eskiden toplum harikaydı! Nerede o günler!” deriz. Hep geçmişi özleriz ama hiç ileride “NE YAPMALIYIZ?” demeyiz. Kendimize ait fikir üretmeyiz, bize en doğru gelene taparcasına meylederiz. İlaveten komedi gibi geçmişte de böyle olduğunu bilmeyiz. Kafamızdaki ideale göre atıp tutarız. Kahvehanelerde delikanlı havaları yapıp sokaktan geçen kadınlara dik dik bakarız. Racon biliriz racon keseriz ama fatura bize hiç kesilmesin isteriz. Bizle hep yabancılar uğraşır, biz hiç kendi kendimize kötülük etmeyiz. Hele siyaseti çok iyi biliriz, otuz yıl aynı partiye oy veririz. Demokrasi nedir bilmeyiz, devlete baba deriz. Ara sıra işimize geldikçe sosyal medyayı kapatırız, buna da ses etmeyiz. Belki de demokrasiyi de haketmeyiz. Dinde zorlama yoktur deriz ama zorla dinî sorumlulukları dayatırız veya bir daha hiç irtibat kurmamak şartıyla saygı gösteririz. Laik olmalıyız deriz ama başörtülü kadınlara gerici deriz. Eyvallah hadisleri severiz ama işçinin terletecek teri kalmadığında bile hakkını ödemeyiz. Ay sonunu zor getiririz ama Almanya bizi kıskanıyor deriz. Akşamları sadece televizyon izleriz, üstüne sadece tek bir kanalı izleriz. Kendimize okur-yazar deriz ama ne okuruz ne yazarız. Atatürkçüyüzdür ama Atatürk’ün kim olduğunu bile bilmeyiz. Kafamızda bir Atatürk vardır, ona göre yorumlar söyleriz. “Cumhuriyet'i biz kurduk, O'nu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz.” dese bile biz gücü kendimizde görmeyip bir kurtarıcı bekleriz.
Kaosu severiz, kavgadan besleniriz. Hele birkaç günde bir birilerine dayak atarak kendimizi sakinleştiririz. Biz çok uyanık ve zekiyiz ya hep bir üst akıl var deriz. Kendi tarihimizi bilmeyiz, manşet haberleri ya da ütopya olacak konuları severiz. İnandığımız dinin ilk emrini bile yerine getirmeyiz ama bizden iyi dindar da görmeyiz. Avrupalılar Sanayi Devrimi yaparken biz hâlâ dua ederiz. Balkan Harbi’nde, 93 Harbi’nde, II. Viyana Kuşatması’nda ya da Zenta Muharebesi’nde niye dua ile kazanamadık bilmeyiz. Ona da iyi dua edemiyorduk artık deriz. Eskiden öndeydik diye hayıflanıp şu anki durumumuzu yediremeyiz. Sıkı vatanseverizdir ama askere almasınlar diye okul okuyoruz deriz. Kurunun yanında yaşı da ateşe veririz. En ahlaklı bizizdir ama en çok da biz bekçisiyizdir.
Bazılarımızla da çok aydın geçiniriz. Eşitlikçiyiz diye kendimizi iyi insan zannederiz ama adalet nedir bilmeyiz. Haksızlık bizim gibilere yapıldığında tepki gösteririz ama sevmediklerimize yapılınca seviniriz. Kulağa hoş gelen ideolojileri benimseriz ama sonuçlarını pek de kestiremeyiz. Tarihten ders almayız hep bir günah keçisi belirleriz. İstibdata hayır deriz ama herkesi sürgün ederiz. İnsanların değerlerini kullanarak onları koyun gibi güderiz bizi uyandırmaya çalışana da yobaz deriz. Öyle çok da masum değiliz. Bilgin olacağımıza kurnaz olmayı tercih ederiz. Televizyon dizisi izleyip kendimizi mafya zannederiz, sağda solda terör estiririz. Kuralları çiğnemeyi de havalı zannederiz. Bizi asıl aşağı çekenlerin dibinden ayrılmayız ama her içki içenle arayı açarız. İnsanların keyiflerine her gün zam yaparız ama sokaktaki gayrimeşrulara ulaşamayız. Çok iyi de genelleme yaparız, başımıza gelen bir olayı her yerde öğüt diye anlatırız.
Yaparız da yaparız. Aslında ne de çok şey yapıyormuşuz. Yazınca insan daha iyi anlıyor. Daha birçok yozlaşmış ve geri kalmış bu davranışlar toplumumuzun her ferdinde mevcut. Efendiler, hâl buyken nasıl gelişmeyi bekliyorsunuz :D? Sizce de tüm bunlar fazlasıyla komik hatta trajikomik değil mi? Sorunun kendisi bizzat kendi benliklerimiz olabilir mi? Artık kendinize gelin. Eleştirmeden ileriye gidemezsiniz. Rasyonaliteyi yok saymaya ve realiteyi görmemekte aptalca ısrar etmeye devam ettikçe bizden hiçbir şey olmaz. Komik olmayın.
Kalemine sağlık