… Neden?
Özeleştiri
Derin bir iç hesaplaşma ve hayata dair sorgulamaya cesaretiniz var mı?
Sıkıntılar başımıza neden gelir?
O kadar iyilik yapıyorum, buna rağmen neden karşıma kötü insanlar çıkıyor?
İnsanın kendisini olduğundan çok daha mükemmel görmesi ve bunun sonucunda beklediği değeri görmediğini düşünmesi, birazda psikolojik ve sosyal sebeplerdendir.
Bu durum genellikle
Öz-değer algısı,
Narsisizm,
Kendi merkezli bakış açısı ve
Sosyal karşılaştırma gibi faktörlerden kaynaklanır.
Dönüp kendimize bakmayı bilemedik, beceremedik.
Benim gibi bir insana bu nasıl olur? dedik
Kendimize yapılan haksızlıkları, kabullenemeyerek, böyle bir insanın başına, bunlar nasıl gelir dedik, yakıştıramadık, sinirlendik, küstük, nefret ettik.
Oysa başımıza gelenlerin çoğu, kendi ellerimizle yaptıklarımızdandı.
“Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.”
(Şura, 30)Diyanet İşleri Meali (Yeni)
Yani Allah yine de çoğunu affediyordu.
Başımıza gelen her zorluğun bir hikmeti ve Allah’ın rızasına uygun bir anlamı olduğuna inanmalı insan.
Ancak Allah, dünya hayatında bizi sabırla imtihan ederdi.
Evet, başarıyı hak ediyorduk, takdiri de.
Ama takdir edilmeyişimiz bile, bir imtihandı belki de.
Bizim ne kadar sabırlı olduğumuzu ne kadar yüce gönüllü kalabileceğimizi ölçmek için.
"Sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak verilecektir"
(Zümer, 10).
Ama biz, her imtihanda şikâyet ettik.
Başımıza gelenlerin bir imtihan konusu olduğunu, her an izlendiğimizi bilemedik ve asil bir duruş sergilememiz gerektiğini fark edemedik ve beceremedik.
Sabır, tevekkül, teslimiyet;
Bu kavramları sadece dilde bıraktık, hayata geçiremedik.
Oysa, yaşananlar,
Kalite testiydi
Kalite kontroldü
Hayatta bize verilen her şeyin, bir deneme bir imtihan aparatı olduğunu unuttuk.
Oysa Allah,
"Biz sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden eksiltme ile deneyeceğiz"
(Bakara, 155)
Diyerek bu dünyada sınanacağımızı, bize açıkça bildirmişti.
Tevazu, sadece başkalarının bizi takdir etmesi için değil, en zor anlarımızda bile "belki de bunda bir hikmet vardır" diyebilmeyi gerektiriyordu.
Yok yok,
Görülmeliydik,
Bilinmeliydik,
Takdir edilmeliydik.
Taltif edilmeli, ödüllendirilmeliydik.
Teklifler yağmalı,
İltifatlar düzülmeliydi.
Neden olmadı?
Ne de çok kıskanıyorlardı sahi bizi.
Çekemiyorlardı,
Kıskançlardı,
Hasetçilerdi.
Oysa;
Bize sunulan ödülleri değil, hakikati aramamız gerekiyordu.
Peki;
"sizce, başkalarının takdiri olmadan da mutlu olmak mümkün müydü? Nasıl?"
Toplum bizi görmediğinde, dostlarımız ihtiyacımız/hakkımız olan değeri vermediğinde, buna öfkelendik.
Oysa;
İnsanların bizden uzaklaşması da imtihanın bir parçasıydı.
Nazar değiyordu bize,
Düşmanlık üretiyorlardı.
Arkamızdan konuşuyorlardı,
Çekiştiriyorlardı.
İftiralar düzülüyor, düzenleniyordu.
Çelmeler takılıyor, önümüz kesiliyordu.
Sürekli engelleniyorduk.
Öne çıkarız diye, yok saylıyorduk
Davetlere, davet edilmiyorduk
Fikrimiz önemsenmiyordu
Aranıp sorulmuyorduk.
Zerzevat tiplere ödüller yağdırılırken,
Bize, hiç yokmuşuz gibi davranılıyordu.
Oysa,
Binlerce insan yetiştirdik.
Dostça davrandık.
Saygıda da pek kusurda etmedik.
Gücümüzce, maddi manevi ikram ettik, verdik.
Cimrilikten hep uzaktık ve olabildiğince de cömert olmayı sevdik.
Sırtımıza aldığımız da çok oldu.
Hep ihanetle karşılık aldık.
Sen ne büyük bir insansın diyenler bile,
Zülfikarlarına dokunulunca keskin düşman kesildiler.
Sevdik, sevilmedik.
Verdik, alamadık.
Belki de;
Oysa;
Beklentiler acı verir: bilmeliydik.
Kolaycılığı mı seçtik ney?
Etrafımızda yaşananları, hep dış kaynaklara bağladık.
Bir şeylerin ters gittiğini fark ettiğimizde, hiç kendimizi sorgulamadan, nedenini dışarıda aradık:
"bize düşmanlar, bizi kıskanıyorlar!" dedik.
Oysa, bir an durup içimize bakabilsek…
Bize söylenen her eleştirinin altında belki bir hakikat, her reddedilişin ardında belki bir ders gizliydi.
Ama biz o dersleri almayı reddettik, dersin mesuliyetini kabullenemedik.
Kendi yanlışlarımızı, zayıflıklarımızı görmek yerine, suçlayacak birilerini aradık.
Belki de bakış açımızı değiştirmeli ve
"Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz. O halde şükredin!"
(Nahl, 18) denildiği gibi, şükretmeyi unuttuk.
"Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenecek güç yoktur. Eğer size yardım etmezse, artık sizi kurtaracak da yoktur. Allah'a güvenin. Allah, vekil olarak yeter." (Ali İmran suresi, 160)
"Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjde ver."
(Bakara suresi, 155)
Olmadıysa, vardır bir hikmeti diye düşünüyorum.
Bu düşünce, sabır ve tevekkül kavramlarıyla iç içedir
Sabır, sadece zorluklara katlanmak değil, Allah’a olan güveni de pekiştirmektir. Sabır, imanın bir parçasıdır ve her türlü zorlukta Allah’ın rızasına ulaşmak için en güzel yoldur.
· Tevekkül, yani Allah’a tam teslimiyet göstermeliyiz.
"Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter."(Talak, 3)
· Başımıza gelen her türlü zorluğu ve olumsuzluğu Allah’a sığınarak, güvenerek göğüsleyebiliriz.
Hatalarımızdan ders almalı, beslenmeli, güçlenmeli ve başarılarımıza basamak yapmalıyız.
Hayat bir sınav. Bunu asla unutmamalı ve tepkilerimizi, planlarımızı hep bu kadim bilgiye göre yapmalıyız.
Unutmayın, her deneyim, yaşadığınız olumlu/olumsuz her olay bir öğrenme ve gelişme fırsatıdır ve önemli olan bu deneyimlerden ders çıkararak büyümektir.
Hayat, insanın mimarıdır.
Hayat iniş çıkışlarla doludur, ama asıl önemli olan, bu zorlukları nasıl karşılayacağımız ve her durumda Allah’a olan bağlılığımızı kaybetmemektir.
Karşılaştırmalardan kaçmalıyız.
Yoksa;
"De ki: 'Kıskançların şerrinden sabahın Rabbine sığınırım."
(Felak, 5)
Kendini kandırma
İnsanlar, genellikle kendi başarılarını abartma ve hatalarını küçümseme eğilimindedirler.
Bu yanlılık, kişinin kendisini olduğundan daha yetenekli ve başarılı görmesine yol açar.
Bu durum, kendini koruma mekanizması olarak da işlev görür; kişi, olumsuz sonuçları dış faktörlere bağlarken, olumlu sonuçları kendi becerilerine atfeder.
Sonuç olarak, beklenen değerin görülmediği düşünülür çünkü kişinin kendi değeriyle dış dünyanın değerlendirmesi arasında ki fark sıkıntıdır.
Narsisizm
Kişinin kendi değerini abartması, narsisistik eğilimler ile ilişkili olabilir.
Narsisizm, kişinin kendisini diğer insanlardan daha üstün, yetenekli veya önemli görmesi anlamına gelir.
Narsisistik bireyler, çevrelerinden sürekli olarak ilgi ve takdir beklerler.
Beklenen bu değer ve takdir gerçekleşmediğinde, narsisistik birey bunu bir haksızlık olarak algılar ve durumu kabullenmekte zorlanır.
Çünkü onların algısına göre, mükemmellikleri fark edilmelidir.
Sosyal Karşılaştırma Teorisi
Sosyal psikolog Leon Festinger'in geliştirdiği sosyal karşılaştırma teorisi, bireylerin kendilerini başkalarıyla karşılaştırarak kendi değerlerini ölçtüklerini öne sürer.
Eğer kişi, başkalarının kendisinden daha az yetenekli ya da başarılı olduğunu düşündüğü halde onların daha fazla takdir gördüğünü gözlemlerse, bu kişide değersizlik hissi yaratabilir.
Bu da neden hak ettiği değeri görmediğine dair bir hayal kırıklığı ve durumu kabullenememe hali yaratabilir.
Gerçekle İdeal Benlik Arasındaki Uçurum
İnsanlar, gerçek benlikleri ile ideal benlikleri arasındaki farkı sık sık abartırlar.
Carl Rogers'ın bu teorisine göre, kişi ideal benliğine ulaşamadığında veya çevresi onu bu şekilde algılamadığında, bu durum stres ve tatminsizlik yaratır.
İnsanlar genellikle kendilerini ideal benliklerine daha yakın görme eğiliminde oldukları için, çevrelerinden gelen olumsuz geri bildirimleri kabullenmekte zorlanırlar.
Beklenen değerin görülmemesi, bu farkın fark edilmesiyle ortaya çıkan duygusal bir gerilime yol açar.
Duygusal Bağlılık ve Kimlik
İnsanlar, kendilerini değerli hissettikleri noktalarda daha fazla başarı beklerler.
Kişi, kimliğini başarılarıyla veya algıladığı değerle özdeşleştirdiğinde, dışarıdan beklediği takdir ve değeri görmediğinde bir kriz yaşar.
Beklenen değeri görememe durumu, kimliğin tehdit altında olduğu hissini uyandırır ve bu yüzden kabullenmesi zorlaşır.
Kültürel ve Toplumsal Etkenler
Bazı kültürlerde bireycilik, başarı ve kişisel mükemmellik öne çıkar.
Böyle kültürel yapılar içinde büyüyen bireyler, kendi başarılarını topluma göre daha yüksek değerlendirme eğiliminde olabilirler.
Eğer toplumdan bekledikleri ilgi ve takdiri görmezlerse, bu durumu haksızlık veya değersizlik olarak algılayabilirler.
Sonuç: Kabullenmeme Durumu
Bu durumu kabullenememe, kişinin egosunu, öz-değer algısını ve kimliğini koruma çabasından kaynaklanır.
Gerçeklikle ideal arasındaki farkın büyüklüğü, çevresel faktörler ve kişinin iç psikolojik dinamikleri bu kabullenememe durumunu derinleştirir.
Kişi, kendisini olduğundan daha mükemmel gördüğü için, dış dünyanın verdiği geri bildirimleri kabul etmek istemez ve bu da sürekli bir tatminsizlik yaratır.
Bu süreçleri fark etmek ve kabul etmek, kişinin daha sağlıklı bir öz-farkındalık geliştirmesine ve başkalarının geri bildirimlerine daha açık olmasına yardımcı olabilir.
Bulunduğunuz ortama değer katmanız dileklerimle,
… Önyargısız ve samimiyetle
SORGULARSANIZ,
Gerçeğin bilgisi (hikmet) size sunulur …
erolyazıcı / ABBEYT ♥️
… Siz ne düşünüyorsunuz?
‘Sizin fikirlerinizi çok önemsiyoruz.’
Yorumlarınızı, makalemizin altında ki
-Yorum- bölümüne girmenizi
/ Rica ediyoruz.
Katkılarınız, insanımıza ‘yeni ufuklar’ açar.
Saygılar,
Sevgiler.
Teşekkürler.
Çok etkilrndim, maşallah, yüregine saglık hocam...