MEDYA HÂKİMİYETİ

 

Hayatı sadece dünya hayatından ibaret olarak gören ya da tahrif edilmiş ilâhî kitapları temel yol gösterici olarak rehber edinen “hâkim: zalim” güçlerin temel felsefesi şudur:

          “Eğer sen ben değilsen, düşmanımsın!”

          “Benim için barış yok, teslim alma vardır!”

 

Bu nedenle; yeryüzündeki hükümranlıklarını devam ettirmek ve hâkimiyetlerini tüm yeryüzüne yaymak için, her meydan ve aracı kullanmak suretiyle sürekli savaş hâlindedirler.

 

Bu savaş; hükümranlıklarının korunması, gelişmesi ve tamamlanması için şarttır.

 

Bu savaş; “mafya babasının gasp ile elde ettiği ve ulufe olarak dağıttığı refah” içinde yaşayan halkının uyanmasını önlemek ve sürekli birşeylerle meşgul olmasını sağlamak için elzemdir!

 

Düşmana diz çöktürmeyi ve düşman hedeflerini ele geçirmeyi sağlayan en ucuz savaş yöntemi, “algı yönetim aracı olan” medya savaşıdır.

 

Üstelik; medya araçlarını bedeli karşılığında düşmana satmak suretiyle, savaşın maliyetini düşmanın sırtından çıkartmak ve ayrıca kâr elde etmek de işin cabasıdır!

 

Orta ve uzun vadeli plânlar dikkate alındığında; medya malzemelerinin “bilâbedel: bedelsiz” şekilde “sevgili düşman”a verilmesinin de maliyeti bulunmamaktadır.

 

O nedenle; ele geçirilmek ve diz çöktürülmek istenen düşmanla, önce ön sıcak mahiyetinde, “gönüllü teslim olma”yı sağlamak üzere “medya: algı yönetimi savaşları” verilir.

 

Bu savaşta, “muharebe meydanı” olarak zihin ve beynin sınırsız meydanı seçilir.

 

Bu savaşta: Ses, harf, kelime, cümle, resim ve görüntüler; savaş aracı, aleti, edevatı ve mühimmatı olarak kullanılır.

 

Bu savaş; topsuz ve tüfeksiz, dumansız ve barutsuzdur.

 

Medya savaşıyla; üstünlük kabul ettirilir, korkutulur, alçaklık kompleksi oluşturulur, yoldan çıkartılır, istenilen şey sevdirilir ve istenilmeyen şeyden nefret ettirilir.

 

Aşın dibinin yanmaması ve kıvamın iyice tutması için; soğan ve patates krizleri, sebepsiz fiyat ve  döviz zıplamaları, 3-5 mazlum ağaç eylemi, zararlı maden eylemi,.. gibi diğer bel altı vuruş teknikleri ile savaş iyice desteklenir!

 

Bu savaşta, düşman taraf belirli bir bilinç ve ferasete sahip değilse; savaşta olduğunun ve kendisi ile savaşıldığının farkında bile değildir.

 

Hattâ, olup bitenlerden oldukça mutludur: Litrelik kola, kova dolusu patlamış mısır ve gevrek kahkahalar eşliğinde kendi ölüşünü seyreder!

 

Söz konusu zalim güçler, “nasihat ile uslanmayanın hakkı kötektir!” misali; medya vasıtasıyla gönüllü şekilde “benzeştiremedikleri”, “istedikleri kıvama getiremedikleri” ve “ele geçiremedikleri” düşmana karşı her türlü yakıcı, yıkıcı ve imha edici klâsik savaş araçları ve malzemeleri ile savaş açar.

 

Yani aslında; bildiğimiz ve o “neûzü billâh: Allah bizi korusun!” diye sakındığımız ürkütücü savaşlar, düşmanı medya savaşıyla yenememiş olmanın verdiği öfke ve hınç ile girişilen ve son çare olan savaşlardır!

 

Yeni nesil modern savaşta, savaş açan taraf: Hedef seçilen düşmanı öldürüp yok etmek yerine, canını yakmayı ve diz çöktürmeyi tercih ediyor.

 

Çünkü zalimin, işgal edilecek alanda yaşayacak ve kendisine hizmet edecek bir nüfusa da ihtiyacı bulunmaktadır.

 

Bu nedenle, bilinçli şekilde; düşmanın altyapıları yok edilmek suretiyle şehirler yaşanmaz hâle getirilmek, enerji ve gıda kıtlığı yaratılarak insanlar yaşayamaz hâle getirilmek suretiyle barış şartları oluşturuluyor ve “barış=???” masasına öyle oturuluyor!

 

Bu “kazanan ve kaybedenler”in olduğu savaşlarda “Barış=Helâlleşme” değil, tamamen teslim alma ve teslim olma vardır.

 

Çünkü helâlleşmede, haksız ve zalim olan tarafın; haklı olan tarafa verdiği zararı tazmin etmesi, özür dilmesi, hizaya gelmesi ve zulümden artık vazgeçmesi söz konusudur.

 

Zalimin galip geldiği ve bütün senaryosunu bizzat zalimin yazdığı “barış tiyatro”sunda; düşman ayağa kadar çağırılmak suretiyle roller oynanır!

 

Barış tiyatrosunda zalimin; “diş kirası” olarak güçsüz ve mazlum olanı “bütün maddî ve manevî mevcudiyetiyle” ve “donuna kadar soymak ve dımdızlak ortada bırakmak suretiyle” teslim alması söz konusudur!

 

Bu barış tiyatrosuyla, düşmanın tepesine yumruk indirilmiş ve suratı çarşamba pazarına döndürülmüştür ama, savaş hâlâ devam etmelidir!

 

Çünkü, düşman bugün boyun eğse ve diz çökse de: Yarın ayağa kalkmaya hazır bacaklar ve kaldırılacak baş hâlâ yerli yerindedir!

 

Zulmüne devam etmekte kararlı olan bir zalim barış masasına oturuyorsa; kesin yenilmiş demektir ama masaya oturması, kendini toparlayana ve dişlerini bileyene kadar nefes almak içindir!

 

Barış tiyatrosundan sonra sırada, “dönüştürme” ve “benzeştirme” evresi vardır.

 

Dönüştürme ve benzeştirme evresi; “barışıp da çekilmiş gibi yapmak” suretiyle, düşman Milletin içinden seçilen “seçkin ve ulu kişiler” eliyle cebren ve zulmen gerçekleştirilir!

 

Donuna kadar soyulduğu ve çırılçıplak bırakıldığı savaştan çıkmış veya kumar masasından kalkmış adamdan/Milletten; savaşın/kumarın galibi olduğuna inanması, galibiyet kutlamaları yapması, .. beklenir. Hasbelkader galip olduğuna inanmazsa ve galibiyet kutlamazsa, zorla inanması ve kutlaması sağlanır!

 

Fakr-u zarûret içinde kalmış ve bitap düşmüş, memleketi harap ve hâk ile yeksan olmuş, bütün tersaneleri işgal edilmiş, bütün tarımsal ürünleri ve madenlerine çökülmüş, hârici bedhahlardan kurtulmuş ama dâhilî bedhahlardan kurtulamamış olan düşman Millet de uyku sersemi, grogi ve şaşkın bir vaziyettedir: Bu nasıl galibiyettir ki ula?

 

Millet birşeylerin farkındadır ama: Yaşanan durumun geçici olacağı ümidiyle; “şeriatın kestiği parmak acımaz!” tesellisi, avunması, sabrı ve rolüyle, Devletinin ıslah olacağı günleri bekler!

 

Bu arada, birkaç ilginç çağrışım oluştu bende:

 

“Soğan ve patates krizleri”, “sebepsiz fiyat ve döviz zıplamaları”, “3-5 mazlum ağaç eylemi”, “zararlı maden eylemi”, “tiyatro” ve “seçkin ve ulu kişiler” ile “barış=helâlleşme” lâfları; bana bir tiyatro, bir Ülke ile bir iki kişiyi çağrıştırıyor!

 

“Tamam, şimdi buldum!” diyeceğim ama, arada kaldım:

 

Bu tiyatro Şinasi’nin Şair Evlenmesi, ülke Ukrayna ve şahıs Mr. Zelensky miydi ya da Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’si, Papua Yenigine ve Mr. Hambala Humbolo muydu?

 

Konuya nereden başladım, geldiği yere bakın!!!!



Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Necmi çelik 26 Mart 2024 18:34

    Subjektif bir değerlendirme. Objektif bir değerlendirme ile ikinci makalenizde değerlendirmenizi sabırsızlıkla bekliyorum

  • Halil Kalemci 26 Mart 2024 17:32

    Ülkücü hareket engellenemez. Uysa da uymasa da..

  • Metin Öztürk 26 Mart 2024 16:22

    Tebrik ediyorum. Eline, kalemine sağlık. Selamlarımla

  • Erdoğan Taştan 26 Mart 2024 14:43

    Hayy maşallah gerçekten. Gönülden tebrik ediyorum. Yine döktürmüşsün üstadım. Yüreğine, kalemine sağlık. Saygılarımla selamlıyorum.

  • Şehri Karakaya 26 Mart 2024 13:26

    (Medya savaşıyla; üstünlük kabul ettirilir, korkutulur, alçaklık kompleksi oluşturulur, yoldan çıkartılır, istenilen şey sevdirilir ve istenilmeyen şeyden nefret ettirilir.) Çanakkale'nin haricinde her yerden geçtiler velhasıl... 276 kiloyu kaldıran yiğide bir isteğin var mı diye sorulduğunda yarım tayın (ekmek) la doymuyorum bir bütün tayın versinler deyip sonrada arkadaşlarımın hakkına girerim deyip almaması... Ve şimdi yedikçe açım açım diye bağıran ruhsuzların zamana mekana, medya, sanat, kültür, ticaret ve dünya siyaseti dahil her şeyde bizlere galebe çalması... Vah vaah vah ki vah...

  • Sedat M 26 Mart 2024 12:49

    Yazılarınızı takip ediyorum çok güzel konulara değiniyorsunuz elinize emeğinize sağlık