Hayatı satranç olmuş Muratoğlu’nun, satranç ona neler katmamış ki…
Usta oyunca şu sözlerle anlatmış; “Her şeyden önce sevgi kazandırdı. Satranç sayesinde insanları daha fazla sevdim. Sabır, hoşgörü, yengi, yenilgi, daha fazla dost… Rekabet ve dostluğun bir arada yürüyebileceğini öğrendim. Doğru düşünmeyi öğrendim, her şeyden önemlisi satrancın felsefesini öğrendim. Bu da bana neyi yapmamam, neyi yapmam ve nasıl yapmam konusunda kılavuzluk etti”
Devam etti sözlerine Muratoğlu, “Bir çiçeğe, bir ağaca, bir kuzuya yoğun sevgiler besleyebilirim. Bu insanlar için de geçerli… Bütün insanlara önerim ise sevmek için ihtiyar olmayı beklemesinler. Etraflarına sevecen baksınlar, görecekler ki dünyamızda sevilecek çok şey var, kendileri de dahil…”
Salih Muratoğlu Kimdir?
1942 yılında Sırbistan Sancak’ta doğdu. Büyük dedeleri 1700’lerde Türkiye’den din görevlisi olarak Sırbistan’a gittiler. 1958 yılında ise İstanbul’a döndüler.
Öğretmen okulunu yarıda bıraktı. Fotoğrafçılığa başladı. Evli ve dört çocuğu var.
20 yıl Pendik Bosna Sancak Kültür Derneği’nde yöneticilik yaptı.
MAZİDE ŞAMPİYONLUKLAR VAR
Pendik Sapanbağları’nda yaşayan milli satranççımız Salih Muratoğlu, 2015 Emektarlar Avrupa Dördüncüsü, 2009, 2011, 2013, 2015 ve 2016 Emektarlar Türkiye Şampiyonudur.
Salih Muratoğlu Avrupa Emektarlar’da Dördüncü
Yunanistan’ın Eretria kasabasında, 29 Nisan – 7 Mayıs 2015 tarihleri arasında organize edilen Avrupa Emektarlar Şampiyonası`nda 65+ kategorisinde İstanbul sporcumuz Salih Muratoğlu son turda karşılaştığı GM Evgeni Vasiukov ile berabere kalarak, şampiyonayı 6 puanla dördüncü sırada tamamladı.
2017 İstanbul Kıdemli Emektarlar İl Birincisi
2017 İstanbul Kıdemli Emektarlar Satranç İl Birinciliği 25-26 Kasım 2017 tarihlerinde Haydarpaşa Lisesi Mezunlar Derneği ev sahipliğinde düzenlendi. 11 emektar satranççının katılımıyla düzenlenen turnuva sonunda 2017 İstanbul Kıdemli emektar İl Birincilisi 5 maçta 4,5 puanla Salih Muratoğlu oldu.
Pendik Belediyesi’nin 2010 yıllarında düzenlediği ‘Pendik’te Gençlik Günleri’ etkinliğine Salih Muratoğlu’da katıldı
Genç ve usta satranççılar turnuvada buluştu
Pendik Belediyesinin düzenlediği Satranç Turnuvası’nda 7’den 70’e tüm yaş gruplarındaki yarışmacılar birbirleriyle kıyasıya mücadele etti. Yarışmaya katılan Veteran Grubu’ndaki son 2 yıldır Türkiye Şampiyonu olan Salih Muratoğlu, oyunculardan yoğun ilgi gördü. Diğer masalarda oynayan oyuncular, oyunları esnasında dahi Salih Muratoğlu’nun hamlelerini izlemek üzere masalarından kalkarak seyircisi oldular.
“Satranç hem spor hem de bilim”
Turnuva sonrasında görüşlerini alınan Veteran Milli Oyuncu Salih Muratoğlu, kendisi ve satranç oyunu ile ilgili konuştu. Kartal’da ikamet eden ve Bosna muhaciri olan Muratoğlu, milli oyuncu olarak Türkiye’yi turnuvalarda temsil etmesinden dolayı onur duyduğunu belirtti. Son 20 yıldır bu sporun içinde profesyonel olarak yer aldığını kaydetti. Satranç oyununun tarihi ve insana kazandırdığı değerlerden de bahseden Muratoğlu, “Satranç oyunu insana önsezi, sabır, düşünce kabiliyeti ve doğru düşünme refleksi kazandırır. Yaşamınızda atacağınız adımları ve yapacağınız hayati hamleleri bir çok boyutu ile düşünmenizi ve doğruya en yakın tercihlere ulaşmanızı sağlar. Satranç bir bilim, bir spordur. Satrançla diğer oyunları asla mukayese edemeyiz”dedi. Ülkemizde son yıllarda satranç sporunun ciddi bir ilerleme kaydettiğini söyleyen Muratoğlu, bunun sebebinin devlet okullarında verilen satranç dersleri olduğunu belirtti. Uluslararası turnuvalarda öncesinde Türk sporcuları kolay rakip gören diğer ülke oyuncularının artık Türk oyuncuları kolay rakip görmediğini sözlerine ekledi.
Uluslararası Hakem ve Antrenör Fatma Yılmaz’ın Mavi Kale’de yayınladığı Salih Muratoğlu ile yapılan söyleşiyi sizlere aktarıyoruz:
Satranca kimin aracılığıyla ne zaman başladınız?
Benim çocukluğumda Doğu Bloku ülkelerinde satranca çok önem veriliyordu. Askere giden gençlere satranç öğretiliyor olmalı ki bir amcamın oğlu 1950’de askere gidiyor ve orada satranç öğreniyor. Onun sayesinde köyümüze satranç geldi ve kendisi bıkmadan yorulmadan hepimize satranç öğretti. Ben de böylece satranca başlamış oldum. Daha sonraki yıllarda Üsküp’te ortaokulda okurken fırsat buldukça kulüpte satranç oynadım. Büyüklerimiz bizim aslen Konyalı olduğumuzu söylerlerdi. Babam Sırbistan’da yaşadığımız dönemde Türkiye’yi, anavatanını hep özlüyordu. Bu nedenle de 1958’de ailecek Türkiye’ye geldik. Türkiye geldikten bir süre sonra babam genç yaşta kanserden ölünce çalışmak zorunda kaldım ve böylece satrancı rafa kaldırdım demesem de ikinci plana atmak zorunda kaldığım kesin. Sırbistan’da turnuvaya katılmamıştım. İstanbul’a yerleşip Türkçeyi öğrendikten sonra satranç kulübü arayışına girdim ve İSD’yi buldum. Zaman zaman oraya giderdim. Orada Selim Palavan, Mubin Boysan, Nevzat Süer gibi değerli satranççılarla, ağabeylerimle tanışma, dostça oyunlar oynama fırsatım oldu. 1970’ten başlayarak turnuvalara katılmaya başladım. Birçok kez İstanbul İl Birinciliği Seçmeleri’nde oynadım. Birçok kez de seçmelerde birinci oldum ancak finallerde bir şey yapamıyordum. Bu durum emekliliğime kadar sürdü. Emekli olduktan sonra, yanlış olmasın, 1997 ya da 1998’de İstanbul birincisi oldum. İstanbul birincisi olsam da ben satrancı hep amatör ruhla oynadım, büyük hedeflerim de olmadı ama ben satranç oynarken hep mutlu oldum. 50 yaşımdan sonra teoriye yöneldim. Teoriyi öğrendikten sonra da daha iyi oynadım. İstanbul birinciliği de böyle geldi. Yine o 1997’de günümüzün Süper Lig’ine denk düşen 1. Lig’de oynayan Konya Yapı Spor’da oynadım. Takım arkadaşlarım sırasıyla Feridun Öney, Halil Başören, Ümit Akçay, kadın masasında Fatmanur Öney ve Sevinç Dalak vardı. Genç masalarda kimlerin oynadığını hatırlamıyorum. Takım olarak birinci olduk. Ben de bireyselde 3. masa birincisi oldum.
Gelelim Emektarlara…
2014 hariç ilk yıldan beri Emektarlarda oynuyorum. 2009, 2011, 2013, 2015 ve 2016’da Türkiye birincisi oldum. 2007’den beri de tüm Avrupa şampiyonalarında oynadım. Avrupa Şampiyonalarındaki en iyi derecem 2015 Avrupa dördüncülüğüm. Bu başarı benim için çok değerli çünkü Capridash ve Vasikov’la berabere kaldım. Vasikov 3. oldu, ben 4. oldum.
Satranç size neler kazandırdı?
Satranç benim mutluluk kaynağım. Evliliğimizin ilk yıllarında bile tatil yerine hep satrancı tercih ediyordum. Eşim bu duruma çok kızıyordu ve bir gün “Neden satranç?” diye sorduğunda “Ben satrancı da seni de çok seviyorum bu nedenle ömür boyu biz üçümüz bir arada yaşayacağız dedim. 51 yıldır bir aradayız. Eşim de satrançla mutlu olduğumu gördükçe daha çok satranç yarışmasına katılayım diye uğraşıyor. Zaman zaman ben de kendi kendime sorarım, bunca yıldır oynuyorum, satranç bana ne kazandırdı diye. Her şeyden önce sevgi kazandırdı. Satranç sayesinde insanları daha fazla sevdim. Sabır, hoşgörü, yengi, yenilgi, daha fazla dost… Rekabet ve dostluğun bir arada yürüyebileceğini öğrendim. Doğru düşünmeyi öğrendim, her şeyden önemlisi satrancın felsefesini öğrendim. Bu da bana neyi yapmamam, neyi yapmam ve nasıl yapmam konusunda kılavuzluk etti.
Peki, satrançtaki gelişmeleri takip edebiliyor musunuz?
Bire bir hepsini takip etmem mümkün değil elbette ama 1960’larla hatta 1990’larla günümüz arasında inanılmaz farklılıklar var, bu farklılıkları ancak yaşayan bilir. Bu nedenle günümüzdeki çalışmaları gururla takip ediyorum. Federasyonumuz gencecik ama kısa zamanda inanılmaz başarılar gösterdi. Tüm başkanların katkısı var elbette ama ben en büyük gelişmeyi son yıllarda görüyorum belki de patlama noktası son yıllara denk geldi. Her yaştan şampiyonlarımız var. TSF’nin ısrarlı eğitim seferberliği işe yaradı, okullara girdi. Böyle olunca da hızlı bir gelişme oldu, sanki geçmiş başka ülkelerde yaşanmış gibi. Geçmişte satranç dendiğinde müdürler adeta kötü bir şeyden söz ediyormuşuz gibi satranççıları kovalıyordu. Günümüzde durum değişti, satranç ders oldu, ders olunca halka indi, bir şey halka inince o iş başarılacak demektir. Turnuvalara katılım açısından baktığımızda da ülkemiz satrancı zor günlerden bugüne geldi. 1990’lar öncesi ile sonrası çok farklı. Federasyon devlete bağlanmadan Olimpiyatlara, Balkaniadlara bile katılamazken günümüzde uluslararası düzeyde katıldığımız turnuvaların sayısını bilmiyorum. 90’a kadar turnuvaya katılanların sayısı 50’yi geçmezken günümüzde bu sayı yüzlerce. Hatta her yaştaki satranççıları toplarsak binlerce… Şampiyonlarımız var, Artık Avrupalılar bizimle eşleşince kolay rakip geldi diye sevinemiyorlar. Sovyetler Birliği 2. Dünya Savaşı yıllarında bile oyuncularını korudu ve başarıyı yakaladı, tüm Avrupa’da durum böyle. Bulgaristan, Yugoslavya aynı ekolün ülkeleri, bir ara Yunanistan üst sıralara çıktı, şimdi sıra bizde. Başarıyı yakaladık ve sürdüreceğiz. Sürdürebilmek için de: Ülkemiz satrancın ne olduğunu bilmeli, satranççı kadar satranca da saygı duymalı. Sokakta satranç fili bulduğunda satrancın parçası diye düşünmeli ve etrafta satranççı aramalı. Kısacası satranç kültürü gelişmeli. Kendisi satranç oynamasa da satranççı gibi davranmalı.
Yerli olmayan zarar verir, yerli sahip çıkar, korur. Bu satranç için de böyle. Ben isterim ki ülkemizde herkes her şeyin yerlisi olsun, zarar vermesin, sahip çıksın. Satranca da… Bu da zamanla, kültürle olacak şey elbette. Kültür de bence sevgiyle gelişir. Sevdiğiniz sürece zarar veremezsiniz. Sevdiğiniz insanı, dalı kıramaz, sevdiğiniz çiçeği koparamaz, bir dilim ekmeği atamazsınız. Sevdiğiniz sürece mutlu olursunuz, mutluysanız insanlarda açık aramaz, kimseye zarar veremezsiniz.
Kültür demişken Sırbistan ile Türkiye’yi satranç birikimi ve kültürü yönünden karşılaştırır mısınız?
İki ayrı zamanda bu değerlendirmeyi yapmak mümkün. 2000 öncesi Sırbistan çok üstündü ama 2000 sonrası Türkiye’nin daha üstün olduğunu düşünüyorum. Devletin desteği çok önemli, Türkiye’de devlet satrancı destekliyor ve devletin desteğini alan gençlerin başarısı ortada. Bu nedenle de Belgrad ve Novisad iyi olsa da bir bütün olarak hem uluslararası başarılarda hem turnuvalarda hem de organizasyonda Türkiye çok önde. Böyle olmasına rağmen Türkiye’de satranç kültürü tam oluşmuş ve yerleşmiş değil. Sadece Sırbistan’a değil diğer pek çok ülkeye baktığımız zaman satranç açılışından kapanışına tam bir seramoniye dönüşebiliyor. Cumhurbaşkanı gelip sessiz sedasız maçları izleyebiliyor. Bütün bunlar da satranca verilen değeri gösteriyor. Onun için yetkiler açılışta ve kapanışta gelip sporcuları onurlandırmalı. Unutmamak gerek ki önemsenmek insanı mutlu eder. Satrancı önemsemek de hem satranççıları mutlu eder hem de satrancın gelişmesine katkı sağlar. Kültür böyle böyle oluşur.
Satranç başarısıyla birlikte satranç kültürünün de oluşması için bu kadar gelişmenin olduğu bir dönemde ailelere, eğitmenlere, sporculara hatta TSF yöneticilerine önerileriniz nedir?
Aileler, çocuklarını desteklesinler. Madalya için değil, çocukları sevdiği için, çocuklarının gelişimine katkı sağladığı için çocuklarını satranca yöneltsinler. Çocuk severse başarı zaten gelecektir. Eğitmenler, aileyle diyalog içinde olsunlar, çocukları sadece satrançta değil psikolojik olarak da takip etsinler, desteklesinler. Satranç eğitmenleriyle ilgili ülkemizde yanlış bir kanı olduğu düşüncesindeyim. Sanki iyi bir satranç sporcusunun iyi bir satranç antrenörü olduğu zannediliyor. Ama gerçek öyle değil. İyi bir satranç sporcusu iyi bir satranç antrenörü anlamına gelmeyebilir. Satranç antrenörleri mutlaka ehliyet sahibi olmalı, pedagojik formasyon almış olmalı. Bu hakemler için de geçerli. Satranç bilmeyen, sporcu psikolojisinden anlamayan hakemler var. Hakemler de bu alandaki eksiklerini gidermeli. Çok üst düzeyli oyuncu olmasalar da belli düzeyde oyun güçleri olmalı, oyun sonunu bilmeliler ve sporcu psikolojisinden anlamalılar. Bu nedenle TSF’ye bu alanlarda da çok iş düşüyor: Hem oyunculuktan gelen ve antrenörlük yapmak isteyen sporcuları hem de hakemleri hem satranç bilgisi hem de spor psikolojisi yönünden desteklemeli, eğitmeli. Sporcular, sevdikleri için satranç oynasınlar, kendilerine katkı sağladığının bilincinde olarak, sabırla çalışsınlar. Başarının madalyada olmadığını, her oyunun kendileri için madalyadan çok daha değerli olduğunu bilsinler. Yenebilirler, yenilebilirler bunlar önemli değil, önemli olan kararlı olmak, azmetmek. Bunları yaparlarsa zaten başarı gelir.
TSF çocukları, antrenörleri, velileri, hakemleri desteklesin, bizler de elimizden geleni TSF’ye sunalım. Çocuk psikolojisine bu kadar önem veriyorsunuz, siz eğitmenlik yaptınız mı? İstek Vakfı’nda ve Bosna Sancak Satranç Derneği’nde eğitmenlik yaptım. Hatta o yıllarda Özge Yalçın adlı bir öğrencim Kübra Öztürk’ün arkasından ikinci olmuştu.
Peki, satranç yöneticiliği yaptınız mı ya da yapmak ister misiniz?
20 yıl Pendik Bosna Sancak Kültür Derneği’nde yöneticilik yaptım. Turnuvalar, dersler vb. Ancak son yıllarda manevi olarak kendimi sorumlu hissetsem de görevli hissetmiyorum.
Satranç yazarlığınız var mı?
Yok, çünkü Türkçemin yeterli olduğunu düşünmüyorum. Sırpçam daha iyi.
Dünya satrancından beğendiğiniz isimler?
Mikhail Tal, Kotov… Kotov’un satranç felsefesini çok önemsiyorum. “Her satranççı önce kendini tanımalı ve ona göre satrancını belirlemeli.”
Türkiye satrancından kimlerle ilgili neler demek istersiniz?
Tanıdığım, sevdiğim pek çok satranç ustası ağabeyim, arkadaşım var ama ben öncelikle Nevzat Süer’i anmak isterim. Tam bir satranç emektarı, imkansızlıklar içinde çalıştı, saygıyla anıyorum. Satranç Emektarları Selim Palavan, Savran Tekeli, fedarasyonun bütün başkanları… İyi ki vardınız da satrancımız bu güne geldi. Ayrıca Selim Palavan, Mübin Boysan, Siracettin Bilyap, İsmet İbrahimoğlu, Kahraman Olgaç, Hayri Özbilen, Demir Büyüközkaya, İsmail Doğantuğ, Uluğ Nutku, Ali İpek hepsi bir birinden değerli satranç ustaları…
Peki, saydığınız isimlerle ilgili bir sözcük ya da bir cümleyle ne demek istersiniz?
Selim Palavan, beyefendi; Mubin Boysan, yıldırım satranç; Siracettin Bilyap, kültür; Kahraman Olgaç, mevki sevdalısı, ısrarcı, mücadeleci; Hayri Özbilen, dürüstlük; Demir Büyüközkaya, hoşgörü, yardımseverlik; İsmail Doğantuğ, pimpirikli; Uluğ Nutku, filozof; Ali İpek, sevgimden başka bir kategoriye sokamam. Daha genç nesilden ise neredeyse bütün illerden tanıdıklarım var. Samsundan Asılkefeli’ler, İzmir’den Yakup Erturan, Enis Bilyap, Van’dan Cahit Türkoğlu, Siirt’ten İhsan Kılıç, Antalya’dan Yavuz Kemaloğlu, eski İstanbullu yeni Fethiyeli Cem Pekün, Diyarbakır’dan İbrahim Tofan, Mersin’den Aydın Duman… Kadın satranççılardan Betül Cemre Yıldız, Kübra Öztürk başarılı satranççılarımız… Umarım daha da yükselirler ve GM olarak satranç tarihimizdeki yerlerini alırlar. Sayamadığım satranççılar beni bağışlasın çünkü o kadar çoklar ki… Daha da çok olsunlar ama hepsini burada saymam mümkün değil. Bu vesileyle saydığım sayamadığım bütün satranççılara buradan sevgi ve saygılarımı iletmek isterim.
Yeniden size dönelim, oyunlarınız dediğimizde sizde iz bırakanlar?
Avrupa dördüncülüğüme büyük katkısı olduğu için Dünya Bayanlar Şampiyonu Nona Gaprindashvili ve GM Evgeni Vasiukov ile yaptığım maçlar benim için çok değerli.
Bir de galip geldiğim ve üzüldüğüm maçım… 1993 Türkiye Şampiyonası. Turnuvanın son turu, Ali İpek ile eşleştim. Gerilerdeydim. Hakan Erdoğan – Can Arduman eşleşti. Arduman ve İpek şampiyon adayı. Can Arduman maçı berabere, biz oynuyoruz. Ali kazanırsa Türkiye şampiyonu, berabere kalırsa şampiyonluk eşitlik bozmalara kalacak. Ama benim pozisyonum iyi yine de berabere teklif etse kabul edeceğim, teklif etmedi ben gittikçe iyi pozisyona geçtim ve ne yazık ki maçı kazandım ama sevinemedim. Maçımız bitince Can Arduman bana sarıldı ve şampiyonluğu kendisine kazandırdığımı söyledi. Grünfeld oynamıştım işte o maçım.
Söyleşimizin sonlarına yaklaşırken satranç dışı hobileriniz desem?
Kitap okumayı seviyorum. Bir hafta on günde bir kitap bitiririm, bitiremezsem eksiklik hissediyorum. Kitap okurken de kendimi şanslı hissediyorum çünkü okuduklarım uzun süre hafızamda kalıyor hatta bu okuduklarım benliğimde yer ediyor diyebilirim. Terzilik ve ayakkabıcılıktan da anlarım ama sevmedim. Fotoğrafçılık zaten mesleğim. Kendi kendime yazarım. Anı, anekdot vb. ama bunları yayınlamayı düşünmüyorum. Bilgisayarı sevmem, daktilo sesini severim, belki de ta gençliğimden gelen daktilom Maria ile ilgilidir bu daktilo sevdam.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
İhtiyarlık olgunluk demek… Sevgi olduğu sürece sorun yok, kötü düşünce insanı hasta ediyor. Bendeki sevgi çoban sevgisi gibi… Hani çoban, kuzusunu özleyince oturur ağlar ya ben de öyleyim: Bir çiçeğe, bir ağaca, bir kuzuya yoğun sevgiler besleyebilirim. Bu insanlar için de geçerli… Bütün insanlara önerim ise sevmek için ihtiyar olmayı beklemesinler. Etraflarına sevecen baksınlar, görecekler ki dünyamızda sevilecek çok şey var, kendileri de dahil…
Kaynak: Mavikale, fyakademi.com, istanbul.tsf.org.tr, www.duyurugazetesi.com.tr
[ux_slider]
[ux_image id=”48203″]
[ux_image id=”48202″]
[ux_image id=”48201″]
[ux_image id=”48199″]
[ux_image id=”48198″]
[ux_image id=”48197″]
[ux_image id=”48196″]
[ux_image id=”48195″]
[ux_image id=”48194″]
[ux_image id=”48193″]
[ux_image id=”48192″]
[/ux_slider]